Hangi Tarih
  Liberalizme Türk Siyasetinden Bir Örnek: Adalet Partisi
 

 

 

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın tarihi içinde pek çok parti kurulmuş, bunlardan bir kısmı geçmişte ve günümüzde yarattığı etkilerle ses getirmiştir. Özellikle sağ partiler arasında yer alan ve ekonomik açıdan liberal politikalar güden Adalet Partisi önemli bir yere sahip olmuştur. Yaklaşık 20 yıl boyunca Türk siyasetinde yer alan bu parti hem muhalefet hem de iktidar rolünde iken bir hayli kendisinden söz ettirmiştir. Tartışılan ve üzerinde çok durulmayan yönleriyle Adalet Partisi ve izlediği politikalar, liberalizm çerçevesinde işlenmiş ve değerlendirilmiştir.

 

Adalet Partisi konu akışı içinde kronolojik biçimde ele alınmış ve siyasi-ekonomik-sosyal prensipleri içerikte geniş biçimde anlatılmıştır. Parti programının tam metni verilmekle birlikte parti için önem taşıyan belge, tablo, gazete küpürleri de araştırmaya dâhil edilmiştir.

 

Adalet Partisi ve ses getiren genel başkanı, eski başbakan ve cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, partinin tarihinde son derece önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle bu çalışmada Demirel’in biyografisine de yer verme gereği duyulmuştur. Özel sektöre verdiği desteğin, yaptığı yatırımların, izlediği popülist politikaların incelendiği bu çalışmada pek çok kitap ve gazeteden yararlanılmıştır. Ancak pek çok kaynağın sübjektif nitelendirmeler yaptığı, meseleye taraf ya da karşıtlık duygusuyla yaklaştığı görülmüştür. Bu kaynaklardan yararlanırken olabildiğince tarafsız ve gerçekçi bir yaklaşım sergilenmeye çalışılmıştır.

Araştırma sırasında gerekli kaynaklara ulaşılmasıyla ilgili herhangi bir sorun yaşanmamıştır.  Bu çalışma esnasında İSAM Kütüphanesi, Barbaros Kütüphanesi, Yeditepe Üniversitesi Kütüphanesi, Marmara Üniversitesi Kütüphanesi ve Atatürk Kitaplığı’ndan faydalanılmıştır.  ‘Liberalizm Çerçevesinde Türk Siyaseti’nden Bir Örnek: Adalet Partisi’ konusunun incelendiği bu çalışma, tutarlı ve bilimsel esaslar dahilinde yapılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmayı diğerlerinden ayıran özellik, meseleyi ana hatlarıyla vermiş olması ve bunu tanıklara dayandırmasıdır.

 

2-ADALET PARTİSİ’NİN KURULUŞU

 

Türkiye siyasal yaşamında uyguladığı ekonomi politikasıyla yeni bir dönemin belirleyicisi olan Demokrat Parti 27 Mayıs 1960 Devrimi sonucu mahkeme kararıyla kapatılmıştı. Yönetimi üstlenen Milli Birlik Komitesi yeni Anayasa uyarınca genel seçimlere gidileceğini açıklayınca 1950-1960 arasında DP’yi iktidarda tutan seçmen kitlesi kendisini temsil edecek bir siyasal partiden yoksundu.[1] 1960 darbesinden sonra kısa süre içinde 30 civarında parti kurulmuştu. Yeni partilerin büyük çoğunluğu Demokrat Parti mirasına sahip olma amacı gütmüştür.[2]

Adalet Partisi de bir anlamda 27 Mayıs Devrimi’nden sonra kapatılan Demokrat Parti’nin yerini dolduracak ve oylarını toplayacak bir parti olarak kurul­du.[3] CHP’ye oy vermeyeceği belli olan bu halk kitlesinin Meclis’te temsili için Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in isteği, Hükümetin izni üzerine Emekli Orgene­ral Ragıp Gümüşpala bir parti kurma hazırlığına girişti. Yoğun çabalar sonucu 11 Şubat 1961’de Adalet Partisi kuruldu.[4] Milli Birlik Komitesi’nin 29 Kasım 1960 ta­rihli kararıyla siyasi kuruluşların “de­mokrat” adını kullanması yasaklandığı için Adalet Partisi adıyla siyaset sahnesindeki yerini aldı.

Partinin önder isimleri Ankara’da yeni kurulan Memleketçi Parti yöneticileriyle görüştük­ten sonra, İstanbul’da, aynı şekilde yeni bir siyasi kuruluş olan Birlik Partisi’nin başındakilerle işbirliği imkânları aradı. Ancak, her iki partinin kurucuları da ye­ni teşebbüsün kendi hakimiyetleri altın­da olmasını istiyorlardı. Bunun üzerine parti kurucuları İzmir’e döndü ve 11 şubat 1961 günü Şinasi Osman ve Dr. İhsan Önal ile birlikte Adalet Partisi’nin kuruluş dilekçesini valiliğe verdi.[5]

Parti, 27 Mayıs’ı izleyen günlerde orduda yapılan tasfiye sırasın­da emekli edilen Genelkurmay Eski Baş­kanı Ragıp Gümüşpala başkanlığında ku­ruldu.[6]

27 Mayıs İhtilali’nin Ordu’da yaptığı ‘temizlikten’ nasibini alan Gümüşpala’nın kısa sürede Genel Kur­may Başkanlığı’ndan emekli olmayı içine sindiremedi­ği bir gerçekti. Gümüşpala da istekliydi. Bir siyasal partinin başkanı olarak askerlikten sonra ülkesine hizmet verirken, sayılan, sevilen bir insan ol­duğunu bu yoldan kanıtlayabilirdi.[7] DP’nin geniş oy tabanından yararlanarak iktida­ra gelmek amacını güden partinin kadro­larında DP’ye yakınlığıyla tanınmış kim­seler yer aldı.[8] Kurucu listesinde, Tahsin Demiray, Ethem Menemencioğlu, Necmi Öktem, Cevdet Perin, Emin Acar, Şinasi Osman, Muhtar Yazır, Kâmuran Evliyaoğlu bulunmaktaydı.[9]

Adalet Partisi, 1961-1980 yılları arasında etkinlik gösterdi ve uzun süre iktidarda kaldı. Adalet Partisi 27 Mayıs İhtilali’nin ardından üstü kapalı bir biçimde Demokrat Parti’nin mirasına sahip çıktı. Bir anlamda ihtilalle beraber sona eren DP’nin devamı niteliğinde Türk siyasetine atıldı.[10]

 

 

3-PARTİNİN HEDEFLERİ VE DEMOKRAT PARTİ İLE KARŞILAŞTIRMASI

 

Parti programının 1. maddesine göre amacı ‘Türkiye’yi hür dünyanın demokratik, ileri, müreffeh bir ülkesi durumuna getirmek, Batılı anlamda demokratik düzeni, insan şeref ve haysiyetine yaraşır, vatandaşın düşünce hareket ve vicdan hürriyetine saygılı, beşeri refah ve saadeti en etkili şekilde gerçekleştiren,   erdemli,   en ileri ve mükemmel bir toplum düzeni yapmak’ olarak tanımlanmaktadır.[11]

Siyasal alanda AP, liberalizm ile otoriter eğilimli muhafazakârlık arasında bir ko­numdaydı. Bir yandan öteki iktidar odakla­rına karşı parlamentonun ve Bakanlar Kurulu’nun üstünlüğünü,  bir yandan da bazı düşünce ve örgütlenme yasaklarını savunu­yordu. Kültürel planda dinsel kurum ve öğeleri gözetmekle birlikte temelde laik bir partiydi.[12] Ancak din öğretimi konusu parti programında ağırlıklı bir yer işgal ediyordu. Demirel “İmam-hatip okullarının mezunlarına yüksek öğrenim imkanlarını açık tutarak kabiliyetlerini geliştirmelerini sağlayacağız.” diyor ve ekliyordu: “Din eğitimine önem vereceğiz.”[13] Parti özel girişimciliğin yanında karma ekonomiye uyma zorunluluğunu da benimsedi.[14] Tüzüğü ve program ilkeleri yönünden DP’nin yerini almak üzere kurulan AP,  planlı ekonomiye uyma zorunluluğu nedeniyle karma ekonomi ilkesini benim­seyerek iktisadi görüş yönünden liberal DP’den ayrılıyordu.[15]

 

AP’nin uyguladığı ekonomi politikası, dev­let desteği ve korumacılığı altında iç pazara yönelik ithal ikameci sanayileşmeye dayalı büyüme hedefine ağırlık tanıyordu. Ayrıca hızlı büyümenin yarattığı elverişli koşullarla gerek tarımda, gerekse tarım dışında temel­de küçük üreticilik korundu, gerçek ücret­lerde artış sağlandı. Ancak 1970’lerin ikinci yarısında bu model tıkandı.   1980’de 24 Ocak Kararları’yla liberal, özel kesime ve dışa açılmaya önem veren, ücretleri ve küçük üretici gelirlerini kısan bir politika benimsendi. 12 Eylül döneminde de bu yeni model tam anlamıyla uygulandı.[16]

AP, DP’nin devamı bir partiydi. Fakat sonradan DP’nin felsefesi, kadroları, hatıraları ikinci plana atılması, bölünmeye neden oldu. Demokratik Parti, toplumsal değerlerin korunmasında ve eğitim alanında AP’den daha muhafazakâr bir kimlikteydi… Anadolu’nun yoksul ya da orta düzeydeki ailelerin çocuklarının siyasete girmeleri de DP ile başladı ve AP döneminde daha da fazlalaştı.[17]  

 

Adalet Partisi iktidarı döneminde ilk defa asgari ücret uygulanması gibi pek çok ekonomik yenilik yapılmıştır.[18] Ancak Adalet Partisi’nin ekonomik anlayışı ya da liberalizm duruşu farklı kaynaklar tarafından eleştirilmiştir. Örneğin Fikret Şahoğlu şunları aktarmaktadır:

 

        AP’nin liberalizmi neyi ifade etmektedir? Ekonomik düzen dışındaki liberalizmi mi? Yani aşırı sağcılığı, aşırı mil­liyetçiliği, aşırı dindarlığı mı? Yoksa hortlamış bir orta­çağı mı? Bir noktaya kadar bunu kabul etmek gerekir. Çünkü şimdiye kadar yapılan AP propagandasında bütün özellikler meydana çıkmış; dejenere edilmiş bir ekonomi anlayışı ile aşırı sağcı fikirler arasında bir bağ kurulmasına çalışılmıştır.[19]

 

Adalet Partisi ve diğer sağ iktidarlara liberalizm konusunda bir eleştiri de Cüneyt Ülsever’den gelmektedir:

      Siyaseti ve ekonomik olayları anlamada kullandığımız gözlüklerden biri olan liberalizm, ne takipçisi olduğumuzu söyleyerek övünebileceğimiz, ne uğruna hapislerde yatmaya değen, ne de önemsemeyip düşman olduğu­muz bir şeydir. Adeta, var ile yok arasında bir şeydir. Henüz Türk siyaset tarihine, “Ben liberal demokratım” di­yen bir sağ parti gelmemiştir. Bu konuda bugüne kadar en radikal yaklaşımı gösteren ANAP dahi göğsünü gere gere “Serbest piyasa ekonomisinden yanayım” derken, “Liberal demokratım” diyememektedir. Aksine, serbest piyasa ekono­misinden yana olmaklığına, “aynı zamanda milliyetçi ve mu­hafazakârım” eklemesini yapma gereksinimini duymaktadır. Gerçekçi olalım: Liberalizmin bir felsefe dünyayı anlamaya yarayan bir ideoloji (gözlük) olduğunu, bırakalım halk katmanlarını, aydınlarımız dahi doğru dürüst algılayamamışlardır.

Bugüne kadar liberal kelimesi, muhafazakârların gözünde  “Çok liberal adamdır, midesi her şeyi kaldırır.” cümlesinde ifadesini bulan ahlaksızları; aydının gözünde “Bırakınız yap­sınlar, bırakınız geçsinler.” sloganında ete kemiğe bürünen bir tür orman kanununu; milliyetçinin gözünde “İngiliz uşağı li­beraller” damgasını hak etmiş emperyalist ajanları nitelemek için kullanılmıştır. Kimse, liberalizmin de ahlaki kuralları ol­duğunu; orman kanununun egemen olması anlamına gelmediğini, esasında bir düzen arayışını ifade ettiğini; dünyadaki meseleleri, milli menfaatleri ve çelişkileri gözeterek ele alın­masına engel olmadığını adeta görmek istememektedir. Diğer ideolojilerin dışlamakta hemfikir oldukları nadir konulardan biridir liberalizm. Bunun içindir ki taraftarları bile ortaya çı­kıp açık açık “Ben Liberalim” demekten korkar hale gelmiştir.[20]

 

Çok partili siyasi hayatın başından itibaren Türkiye’de siyasetin en önemli ve vazgeçilmez aracı olarak dinin yer aldığını söylemek mümkündür. Hal­kın bu konulardaki bilgisizliği ise istismarın gerisindeki en önemli sebep olarak gösterilebilir.[21] Adalet Partisi de bu partiler arasında gösterilebilir.

Parti Birinci Büyük Kongresi’nde milli hakimiyet yeminini yayınlamıştır.[22] Partinin programı daha sonraki bölümlerde ek biçiminde verilmiştir.

 

4-1964’E KADAR SİYASAL GELİŞMELER

 

Adalet Partisi 27 Ma­yıs 1960 Devrimi’nden sonraki ilk genel seçimlere (15 Ekim 1961) girdi, oyların % 34’ünü alarak 450 kişilik Millet Meclisi’nde 158 milletvekilliği ve 71 senatörlük kazandı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Devrim sonrası dönemin ilk koalis­yonunu kurdu. Ancak siyasal af konu­sunda anlaşmazlık çıkmasından sonra koalisyondan ayrıldı.[23]             

AP 1961 seçimlerinde beklenmedik bir şekilde yüzde 34.8 oy alarak sadece yüzde 36.7 oy alan CHP’nin ardından ikinci sırada yer aldı. AP’nin bu başarısı, zaten seçimlerin DP zihni­yetini iktidara taşıyacağı ihtimalinden korkan ordunun önemli bir kesiminde hayal kırıklığı yarattı. Birçok üst rütbeli subayın da yer aldığı bir grup “21 Ekim Protokolü” olarak bi­linen belgeyi imzaladılar. Protokol bütün siyasi partilerin ya­saklanmasını ve seçim so­nuçlarının geçersiz sayılmasını istiyor; bunlar yapılmadığı takdirde ordunun yönetime el koymaya hazır olduğunu bildi­riyordu. Gerek Cemal Gürsel, gerekse İsmet İnönü’nün askerleri seçimin iptalinin daha ciddi tehlikelere yol açacağına inandırmalarıyla, zaten pek hazırlıklı da olma­yan isyancı subaylar geri adım atlılar. Bu sonuç ancak parti li­derlerinin askerlerin taleplerinin (ki bunlar arasında, Gür­sel’in Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi, partilerin 27 Mayıs harekâtını eleştirmemeleri, DP’lerin affı meselesinin gündeme getirilmemesi gibi talepler vardı.) birçoğunu kabul etmeleriyle elde edilmişti.[24]

 

             15 Ekim 1961 Genel Seçim Sonucu[25]

 

 

1961 seçimleriyle 1965 seçimleri arasında Türkiye ilk kez koalisyon hükümetleriyle tanışmış ve o dönemde daha çok “ortak hükümet” olarak anılan bu hükümet biçimi, birbirini izleyen 4 hükümetin kuruluşuna zemin olmuştur. Aynı zamanda İsmet İnönü’nün 3. Başbakanlık dönemini de açan bu koalisyonların  üçünü İnönü, 4. Koalisyon Hükümeti’ni ise, AP listesinden bağımsız senatör olan Prof. Ürgüplü kurmuştur.

 

1. Koalisyon: CHP - AP (20.11.1961-25.06.1962)

2. Koalisyon: CHP-YTP - CKMP (25.06.1962-25.12.1963)

3. Koalisyon: CHP - BAĞIMSIZLAR (Azınlık Hükümeti / 25.12.1963-20.02.1965)

4.  Koalisyon: AP - YTP - CKMP - MP (25.12.1963 - 07.10.1965)

 

Koalisyon hükümetlerinin ortaya çıkması Türk siyasi tarihinde koalisyonlar döneminin başlamasına neden olmuştur. Koalisyon kavramıyla tanışan halk tek parti iktidarların suçu ve başarısızlığın sorumlusunun hemen belirlendiği yapıdan uzaklaşmıştır. Bundan böyle koalisyon hükümetlerinde yaşanan en ufak başarısızlık koalisyon ortakları tarafından birbirlerine yıkılmaya başlamıştır.[26]

Süleyman Demirel bütün bu gelişmelerin yaşandığı günlerde, Şubat 1961’de kurulmuş olan Adalet Partisi üyesi değildir; ama partinin çekirdeğiyle yakın ilişki içindedir. Partiye askerliğini yaparken üye olmuştur, ama siyasette resmen 1962’den itibaren rol alacaktır. İlk görevi Genel İdare Kurulu Üyeliği’dir. Ancak yine o günlerde partiden uzak durmaya özen göstermiştir. Bu uzak dur­manın temel nedeni, Anayasa kampanyasına kadar geri gitmektedir. Gümüşpala ve genel olarak parti yönetimi, Anayasaya ‘evet’ denmesi­ni savunurken, Demirel ‘hayır’ı savunmuştur.  Bu noktada Demi­rel için önemli olan, ülkenin kazandığı uygar bir Anayasayı destek­lemek değil, DP tabanının duygularıyla yakınlaşmaktır. Bu herhal­de, şark usulü siyasetin niteliğini ayan-beyan ortaya koyan iyi bir örnek sayılmalıdır.[27]

 

Aslında AP tarihinde önemli bir dönüm noktası 1964 yılıdır. Ragıp Gümüşpala’nın 6 Haziran 1964 talihinde beklenmedik ölümü, parti liderliğine kimin geleceği tartışmasını yarattı.[28] 27-29 Kasım’da Ankara’da toplanan Adalet Partisi 2. Büyük Kongresi Ragıp Gümüşpala’nın ölümüyle boşalan genel başkanlığa beklenmedik bir ismi, siyaset çevrelerinde pek tanınmayan Süleyman Demirel’i seçti.[29] Artık Adalet Partisi’nin 29 Kasım 1964 itibariyle  Genel Başkanı Süleyman Demirel’di.[30] AP Genel Başkanlığı’na Demirel’in seçilmesi basın, TSK ve CHP tarafından da olumlu karşılandı.[31]

 

Demirel’in Genel Başkanlığa gelişi, AP tarihinde yeni bir dö­nemin başlangıcı idi. Bu tarihe kadar AP, “dar sokakta siyaset yapmak” durumunda kalan ve biraz da bu nedenle parti ileri ge­lenlerinin çeşitli sebeplerle 27 Mayıs Darbesi’ne karşı olma dışın­da belirgin bir ortaklıklarının olmadığı bir örgütlenmeydi. İlk yıllar partinin açık tutulması ve örgütlenmeyi tamamlamak, Menderes ve arkadaşlarının idamlarının önlenmesi, Anayasa re­ferandumunda partinin nasıl bir tutum takınacağı ve nihayet DP’lilerin affı partiyi meşgul eden en önemli gündem maddele­riydi. Bu konularda uzlaşmacı bir çizgiyi savunan AP’liler ile, onları hazıra konmuş emanetçiler olarak algılayan eski DP’liler ve bunların AP içindeki savunucuları arasındaki mücadele par­tinin enerjisinin çok büyük bir kısmım tüketmekteydi.[32]

 

5-SÜLEYMAN DEMİREL’İN ADALET PARTİSİ

 

 

10 Ekim 1965 günü yapılan genel seçimlerde Süleyman Demirel’in liderliğindeki Adalet Partisi, oyların yüzde 52.9’unu alarak tek başına iktidar olmuştur.[33] 10 Ekim 1965’teki Millet Meclisi seçimlerinde zafer, büyük burjuvazi ve toprak sahiplerinin çıkarlarını ifade eden Adalet Partisi’nindi.[34] Demirel AP’li millet­vekili ve senatörlerden oluşan Bakanlar Kurulu’­nu 27 Ekim’de açıkladı ve 11 Kasım’da TBMM’den güvenoyu alan ilk Demirel hükü­meti çalışmalarına başladı.[35]

Demirel hükümeti; yeni bir seçim sistemi, basın suçlarının affı, özel sektörün ve yabancı ser­mayenin desteklenmesi gibi hu­susların gerçekleştirileceğini taahhüt ederek işe başladı.[36]

               10 Ekim 1965 Genel Seçim Sonucu[37]

1965-1969 yılları arasında işçi grevlerine askerlerin müdahale etmeye baş­lamasının yanı sıra yüksek öğrenimde sağ-sol kavgası biçiminde olaylar görülmeye baş­lanmış ve hızla artarak sosyal barışı tehdit edecek bir seviyeye ulaşmıştı. Bu süreç kısa zamanda çatışmaların yaşandığı sağ-sol çe­kişmesi haline geldi. Nitekim, Taksim meydanında 20 Mart 1966’da sağ-sol çatışması yaşandı. Sağ görüşlüler hükümetten ko­münizm ile ilgili soruşturma yap­masını isterken sol görüşlüler İstanbul’a gelen 6.   Filo’ya karşı gösteri yapıyordu. Hükümetin sol fikirli olduğu bilinen sanatçılara karşı başlattığı işten çıkarma eylemi CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün hükümeti “İrtica da komünizm kadar tehlikelidir.”   şeklinde uyarmasıyla karşılaştı.[38]

Başbakan Demirel’in 6 Kasım 1966’da İzmir İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada askeri darbelere karşı silâhlanan 200.000 gönüllünün hükümetle işbirliği yapmasının meseleyi çözeceğini söylemesi ortamı karıştırırken Demirel, meşru nizamı yıkmak isteyenlere karşı milletin direnme hakkının tabii olduğunu, sosyalizmin ise hür teşebbüsün, mülkiyetin ve serbest ticaretin kar­şısında olduğunu ifade etmek­teydi.[39] Bu evre Silahlı Kuvvetler tarafından iktidardan uzaklaştırılmak zorunda bırakıldığı 12 Mart 1971 askeri müdahalesine kadar sürmüştür.[40]

Süleyman Demirel, söylemleriyle kırsal alanlarda oy toplamayı başarmıştır.[41]

Demirel’in AP’si, ekonomik sorunlara yaklaşımda Menderes döneminin savurgan eğilimlerine karşı bir yol izlemiş, sağladığı iç ve dış kaynakları göz önünde tutarak etkin çözümlere varmaya çalışmıştır. Demirel’in uyguladığı bir başka işlem ise, İnönü ve 27 Mayıs yönetimlerinde devlet aygıtlarının kadrolarında gerçekleştirilen bütünleşmeleri parçalamak olmuştur. Merkezci eğilimleri güçlü, devletçi ve seçkinci bürokrat kadrolar dağıtılarak; onların yerine geleneksel liberal uygulamaları yürütecek bürokratların gelmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Misyonu sanayileşmeyi gerçekleştirmek olan AP’deki bölünme; bir yoruma göre sanayi burjuvazisi ile bağlarını güçlendirirken, Anadolu esnafı için aynı çabayı gösterememesi ve Demirel ile grubunun DP’lilere siyasal af konusunda gösterdikleri isteksizlik sonucunda 1970’te gerçekleşmiştir.[42]

1965 seçimleriyle tek başına iktidara gelen AP’nin oyları 1969 se­çimlerinde ise daha da yükselmiştir.[43]

 

12 Ekim 1969 Genel Seçim Sonucu[44]

 

 

AP, toplumda geniş bir destek kazandı, iktidar olanaklarından da yararlanarak, parti örgü­tü ve bürokrasi aracılığıyla seçmenlerine sağladığı maddi ve manevi hizmetler de (iş, yol, cami vb) oylarının artırmasında etkili oldu.[45] Ancak, halktan gelen bu destek, partinin bölünmesini önleyemedi. 71 AP’li milletvekili ve senatör, hazırladıkları bir muhtırayı Demirel’e verdiler. Muhtırada günden güne artan sosyal, ekonomik, siyasal istikrarsızlıkların, asayişsizliklerin önlenmesi, parti progra­mına ters düşen uygulamaya son verilmesi, kimi parti üyelerinin partiden çıkarılmalarının durdurulması isteniyordu. Parti içi muhalefet, CHP ve öteki muhalif partiler­le birlikte 1970 bütçesini reddedince 1. Demirel Hükümeti düştü. Demirel, eski hükümet üyeleriyle yeni kabinesini kurarken (2. Demirel Hükümeti, 1969) AP’den çı­karılan ve istifa eden milletvekili ve sena­törler de Demokratik Parti’yi (1970) kurdular. AP içindeki bazı eski DP’liler Demokratik Parti kadrolarına geçtiler (18 Aralık 1970).[46]

 

Seçimlerde kazanmış olduğu başarılara rağmen 1960’ların son­larına gelinirken AP içindeki huzursuzluklar artarak devam et­mekteydi. Kemalist rejim ve Batılılaşma pro­jesi ile bir çelişki içinde olmayan, sınırlı da olsa liberal demokrasiyi önemseyen bir kesimin yanında, Cumhuriyetçi çizgiyi hazmetmekte zorlanan, siyasal ve top­lumsal hayata ilişkin referanslarını İslamiyet’ten alan kesimler84 de parti içinde yer almaktaydılar. Henüz kendi siyasal örgütle­rini kuramamış olan bu grupların kendilerine en yakın his­settikleri parti içinde siyaset yapmaları, onu desteklemeleri sürpriz değildi.[47]

 

Öğrenci derneklerinin eylemleri ve polisin kontrol çalışmaları sırasında ortaya çıkan nahoş manzaralar taraflı tarafsız her vatandaşı endişelendirecek boyuttaydı.    Başbakan anarşiye rağmen sıkıyönetim ilân etmeyeceklerini,   ordunun demokrasiye ve rejime bağlı olduğunu bildiriyordu. Ordu sol propaganda yaptıkları gerekçesi ile bazı askeri tıbbiyelinin orduyla ilişiğini keserek tepkisini ortaya koyarken Genelkurmay Başkanı Tağmaç,   subaylara ülkenin ciddi durumuna karşın gerekenlerin zamanı gelince yapılacağını, Anayasa ve demokratik rejim içinde sorunların halledileceğini belirten bir konuşma yaptı. Ancak olaylar durulmuyordu. Bu defa Ankara’da dört Amerikalı subay şehir gerillaları tarafından kaçırıldı. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu adlı yaşa dışı örgüt yayınladığı bildiride eylemi üstlenmenin yanında daha önce Ankara ve İstanbul’da po­lislerin yaralanması gibi açıkça devlet güçlerine karşı saldırıları da sahiplendi. Gelişmeler üzerine Genelkurmay Başkanı Yüksek Askeri Şurayı 11 Mart’ta olağanüstü toplantıya çağırdı. Tağmaç, bu toplantıdan önce kuvvet komutanları ile de bir görüşme yaptı. Komu­tan lar ülkedeki durumla başa çıkamadığı gerekçesiyle Başbakan’ın çekilmesini istedi. Yüksek Askeri Şura toplantısından sonra Cumhurbaşkanı’na giden Tağmaç’ın ve silâhlı kuvvetler komutanlarının Cumhurbaşkanı ve Meclis Baş­kanlarına verdikleri muhtıra 12 Mart 1971 saat 13.30’da radyoda yayınlandı.[48]

  

27 Ekim 1965 seçimleriyle Süleyman Demirel’in başkanlığıyla başlayan AP iktidarının ilk evresi, Başbakan ve AP Genel Başkam Süleyman Demirel’in Silahlı Kuvvetler tarafından görevden ayrılmak zorunda bırakıldığı 12 Mart 1971’deki askeri müdahaleyle son bulmuştur.[49] Bu çok çetin dönem yani 1965-1971 dö­nemi İçin Demirel’in bazı değerlendir­meleri bulunmaktadır. Diyor ki:

 

       O dönemde Türkiye’ye bir Türkiye da­ha eklenmiştir... 1965’te 14 milyar bütçe, 14 milyar ban­kalarda mevduatı ve 400 milyon doların bi­raz üzerinde ihracatı bulunan Türkiye, 1965-71 döneminde hiçbir malın yokluğu­nu çekmemiş, fabrikaları çalışabilmiş, ih­tiyacı olan bütün hammaddeleri bulabil­miştir. Bu 6 yıl boyunca enflasyon % 5 dolayın­da, kalkınma hızı % 7. Petrol ülkeleri dışın­da Japonya’dan sonra dünyanın ikinci yük­sek kalkınma hızı Türkiye’de gerçekleşmiş. Bu dönemde 2,5 milyon vatandaşa ye­niden iş imkânı açılmış.[50]

       Türkiye hammadde satan ülke olmaktan çıkmış, sanayi malları satan ülke olma yo­luna girmiş. 1983’teki ihracat hamlesinin te­melinde o dönem var. Türkiye sanayileşmeye yöneldi, her alan­da üretimini artırdı. Böylece 1977’de, ihra­catı ile ithalâtını karşılar hale gelebilmek hedefini önüne alabildi. 1 milyon vatandaş yurt dışına gönderil­di. Böylece hem işsizlik problemi azaltılmış, hem de dünyaya açılınmış oldu. Türkiye bundan 1965-1980 arasında 20 milyar do­lar döviz kazandı ve bununla kalkınmasını güçlendirdi.

Türkiye artan nüfusuna rağmen, kendi yi­yeceğini ve giyeceğini kendisi üretebilen dünyanın 7 ülkesinden biri haline geldi. Bunda takip edilen traktör, gübre, sulama, tohum, fiyat politikaları başlıca faktördür. Türkiye gemi, lokomotif, otomobil ve traktör yapar hale geldi. Bazı sanayi dalla­rında dünya çapında ön sıralara çıktı. Me­selâ iplik üretiminde 156 dünya ülkesi ara­sında beşinci, çimento üretiminde on be­şinci idi. Çimento üretimi 2,5 milyon tondan 10 milyon tona çıkartılmıştı.

        İstanbul köprüsü ve çevre yolları inşa edildi. Keban, İskenderun’daki 3. demir-çelik, alüminyum tesislerinin inşaatına geçildi. Ba­kır kompleksi yapıldı, 4. petrol rafinerisi, çinko tesisleri, 1. petro kimya tesisleri ku­ruldu. 1 kâğıt fabrikasına 5 yenisi eklenmek suretiyle kâğıt fabrikaları 6’ya çıkarıldı. Kütahya’daki 1 gübre fabrikasına 4 yenisi eklendi.

        Yeni elektrik santralleri yapıldı, Edirne ile Hakkâri’nin aynı sistemden elektrik alma­sı sağlandı. 1950’de 13, 1965’te 300 köyün­de elektrik bulunan Türkiye’de köy elektrifikasyonu çabasıyla 25 bin köye elektrik ulaştırıldı. Nüfusun % 75’i elektriğe kavuş­turuldu.

        Edirne’den Hakkâri’ye asfalt yolla gidilir hâle geldi. Keşan’dan Rize’ye kadar sahil, asfalt yolla birbirine bağlandı. 1965’te ancak % 42’si radyo dinleyebilen Türkiye’nin 1980’de % 100’ü radyo din­leyebilir hâle geldi. Televizyon getirildi. 1980’de ülkenin % 85’i televizyon seyrede­bilir durumda idi. Sağlık hizmetleri köylere kadar indirildi. İlkokul çağına gelmiş çocuklara ilkokul imkânı sağlandı. Bütün ilçelere lise, bütün kasabalarla büyük köylere ortaokul götürül­dü. 1965’te 6 üniversitesi bulunan Türkiye 1984’te 26 üniversite açabilecek hâle gel­diyse bunun imkânı o dönemde hazırlandı. Bütün bu sonuçları, ülke gerçeklerine uygun bir plan yaparak ve onu ciddiyetle uygulayarak elde ettik. Model aramadık, mucize peşinde olmadık. Ama ülkeyi kat­lamayı başardık. Hürriyet içinde kalkınma­nın çok güzel örneğini verdik.

       Ekonomik tablosu bu olan Türkiye’de devlet paylaşılmıştı. Meclis’in üzerinde bir Anayasa Mahkemesi, hükümetin üzerin­de bir Danıştay vardı. Özerk bir üniversite. Dahası, ihtilalden çıkan ülkede polis bölün­müş, dağıtılmış, görev yapamaz durumda. Yalnızca Viyana şehrinde 14 bin polis gö­rev yaparken, bu sayı bütün Türkiye için ge­çerli. Elinde tek bir otomatik tabanca yok. Sadece Kırıkkale tabancalarıyla donanmış. Daha yeterli silâhlar almasına bir kanun en­gel, ihtilaldeki bir kanunla polisin alacağı silâh MSB’nin iznine bağlanmış. Polis için ithal edilecek 100 bin otomatik tabancanın gümrükten geçmesi için Genelkurmay’dan yazı gerek. Öğretmen ve öğrenci 27 Mayıs ihtilaline sadık ve sahip.

        Basın hür, üniversite özerk, TRT özerk. Anayasa Mahkemesi ve Danıştay faaliyet­te olmuştur. Dernek kurma hakkı, gösteri, yürüyüş hakkı, hakkın kötüye kullanılması sayılabilecek ölçülerde kullanıldı.

Meclislerde hükümet yüzlerce gensoru ile karşılaştı. Meclis denetimi bütün geniş­liği ile işledi.

       İktidar bütün bunlardan rahatsız olmadı, şiddet tedbirleri aramaya kalkışmadı…

 

Süleyman Demirel siyasi yaşamının bu ve daha sonraki yıllarında popülist bir söylem sürdürdü. 1966 yılında TİP’in popülist söylemine karşı yaptığı bir konuşma bunu kanıtlar niteliktedir: “Aziz vatandaşlarım, benim için ne­reden çıktı diyorlar, çok basit, bunun için gözlük takmaya lüzum yok! İşte senin içinden ben çıktım. Benim ba­bam da eli nasırlı bu toprağın adamı! Ben bu toprağın içinden çıktım. Ne­resinden bahsediyorsun, ‘eli nasırlı, emekçi kardeşim, maraba kardeşim’ diye. Nasırlı el burada, sahtekârlık yapmaya lüzum yok.”[51]

 

12 Mart döneminde (1971-73) AP bir yandan “partiler üstü” denilen hükümetlere bakan verip kimi uy­gulamaları destekledi, bir yandan da parla­mentodaki gücüne dayanarak askeri kesim karşısında üstünlük elde etmeye çalıştı. 1973 ilkbaharında CHP ile anlaşarak, Ge­nelkurmay Başkanı Faruk Gürler’in cum­hurbaşkanı seçilmesini önledi.[52]

 

Süleyman Demirel’in Başbakanlığı’ndaki AP Hükümeti 12 Mart 1971muhtırasıyla karşı karşıya kaldıktan ve askerler iktidara el koyarak dolaylı bir biçimde inisiyatifi aldıktan sonra yapılan 14 Ekim 1973 seçimleriyle Türk Siyasi Tarihi’nde 2. koalisyonlar dönemi başlamıştır. Seçim sonuçlarına göre; CHP %33,3 oy oranıyla 185 milletvekili çıkararak birinci, AP %29,8’lik oy oranıyla 149 milletvekili çıkararak ikinci, MSP (Milli Selamet Partisi) %11,8 ile 48 milletvekili çıkararak üçüncü, AP’den kopan DP ise büyük bir başarıyla dördüncü parti olmuştur. 1973 sonuçlarına bakıldığında AP’nin oy oranının eskisi kadar yüksek olmadığı görülürken CHP’nin oylarının da eskiye nazaran arttığı ortaya çıkmıştır.[53]

 

14 Ekim 1973 Genel Seçim Sonucu[54]

 

Hüseyin Çavuşoğlu’nun 70’li yıllarla ilgili değerlendirmesi dikkat çekicidir:  1970’lere doğru milliyetçilik MHP çatısı altında, dinci sağ ise MNP ve MSP çatısı altında örgütlendi. Bu durum sağ siyaset anlayışının merkezin dışına çıkması anlamına gelmekteydi. Sağ siyaset anlayışının merkezin dışına çıkması, merkez sağın politikalarında sıkıntılara neden oldu. Bu dönemde Türkiye’de merkez sağın destek alacağı liberal, şehirli, ılımlı bir toplumsal yapı yoktu. Bundan ötürü de merkez sağ ile diğer sağ partiler arasında toplumsal destek açısından belirgin bir fark yoktu. Bu sebeple, 1970’li yıllarda kurulan Milliyetçi Cephe Hükümetleri yalnızca TBMM’de kurulan birliktelik olarak değil, ideolojik birliktelik olarak değerlendirilmelidir. Bu dönemde MSP ve MHP, AP ile pratikte işbirliği yaptılar fakat teorik olarak savundukları görüşler açısından AP kitlesinin dağılmasına neden oldular.[55]

1970 sonrası MHP ile MSP’nin sosyo-ekonomik dağılım örüntülerini sorgulayan, var olan siyasi statü­koya AP’nin baktığından daha eleştirel yaklaşan bir çizgiye sahip olduklarını söylemek abartma olmaz. MSP için, rejimin laik karakteri mesele olmaya devam ederken, MHP özgürlük­lerin fazlalılığından ve siyasi rejimin komünizme karşı gere­ken sertlikle mücadeleye izin vermediğinden yakınacaktır. MSP ve MHP’nin militan tabanı için, AP bu dönemde sosyo­ekonomik açıdan orta-üst tabakalara mensup olanların partisi görünümündedir.[56]

1974’teki CHP-Milli Selâmet Partisi (MSP) koalisyonu döneminde muha­lefete düştü.[57] Ancak 5. Koalisyon hükümetinin ömrü çok uzun sürmedi. Kıbrıs sorunu ve Kıbrıs harekatları sonrası koalisyon partileri kendi başlarına iktidar olma amacıyla dağılmıştır. 16 Eylül 1974 tarihinde Bülent Ecevit Başbakanlığı Erbakan’a emanet etmekten kendisini alıkoyan şeyin Başbakan Yardımcısına (Erbakan) olan güvensizliği olduğunu belirterek, istifa edeceğini söyledi ve ayın 18’inde istife etti. Bülent Ecevit bir erken seçim beklentisiyle istifa etmiş ancak muhalefetteki sağ partiler bunu uygun görmemişlerdir. Bu durum ülkede bir hükümet krizi doğurmuş, bu kriz ise 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin kurulmasıyla son bulmuştur.[58]

Mart 1975’te MSP, Cumhuri­yetçi Güven Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’yle (MHP) Demirel başkanlığında 1. Milliyetçi Cephe hükümetini kurdu. Bu hükümet döneminde ülkede yeniden yoğun terör olayları ve toplumsal hareketler başla­dı; ülke dış ödemeler açığı ve hızlı enflas­yondan kaynaklanan bir ekonomik bunalı­ma girdi.[59] Bu durum 77 seçimlerine kadar devam etti.

        5 Haziran 1977 Genel Seçim Sonucu[60]

1977 seçimlerinde AP bir derece güçlenmesine karşın, aldığı yüzde 36,9 ora­nında oyla CHP’nin ardından ikinci parti olabildi; Ağustos 1977’de MSP ve MHP ortaklığında II. Milliyetçi Cephe hükü­metini kurdu. Ancak o yılın sonunda AP’den ayrılmalar sonucu bu hükümet düştü. AP’den ayrılanların da katıldığı CHP ağır­lıklı bir hükümet kuruldu. Siyasal-toplumsal-ekonomik bunalımın derinleştiği bu hükümet döneminde AP sert bir muhalefet siyaseti izledi ve Ekim 1979’da yapılan ara seçimde kazandığı başarı Kasım 1979’da MSP ve MHP’nin dışardan desteklediği AP azınlık hükümetinin kurulmasını sağladı. Bu dönemde ekonomik bunalımın üstesin­den gelmeye ve ekonomiyi yeniden yapılan­dırmaya yönelik 24 Ocak 1980 Kararları alındı. Siyasal bunalım ise cumhurbaşkanlı­ğı seçimindeki tıkanmayla daha da yoğun­laştı.[61]

 

6-ADALET PARTİSİ’NİN KAPATILMASI

 

70’li yılların sonunda şiddetini arttıran gençlik hareketi ve sağ sol çatışması, 19 ili sivil sıkıyönetim ile yönetilen Türkiye Cumhuriyeti’ni yine bir ihtilalin eşiğine getirmiştir. Patlayan bombalar, faili meçhul cinayetler, kahvehanelerin taranması ve Maraş Katliamı. Siyasal anlaşmazlık ve kargaşa ortamı içinde CHP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit 16 Ekim 1979’da istifa etmiştir. Ecevit’in istifasıyla AP Genel Başkam Demirel bir Milliyetçi Cephe hükümeti daha kurmayı denemiştir. [62]

2 Ağustos 1980 tarihli Cumhuriyet gazetesi[63]

Ecevit’in istifasından sonra oluşturulan azınlık hükümeti kurulduğunda Türkiye’nin her yanında terör ve asayiş olayları artmış, ekonomik açıdan ciddi problemler baş göstermiştir. Bu yıllarda zaten iki önemli mesele güvenlik ve ekonomidir. Güvenlik sorununun aşılması için komutanlara sıkıyönetimle beraber geniş yetkiler verilmiştir. Ancak ordu bu problemlerle uğraşmak yerine yönetimi devralmaya yönelik çalışmalara başlamıştır.[64] Ayhan Kara’nın deyimiyle asker yine düdüğünü çalmış ve İkinci Koalisyonlar Dönemi kapanmıştır. [65]

12 Eylül 1980 müdahalesiyle AP hükümeti devrilmiştir.[66]  Eylül 1980’de Türk Silâhlı Kuvvetleri tarafından bir kere daha ve bütünüy­le devlete el konuyordu. Harekât arızasız ve kansız olarak gerçekleştirilmişti. Hare­kâtın ilk bildirisi şöyleydi:

 

 

 

       Yüce Türk Milleti!

        Büyük Atatürk’ün bize emanet ettiği ül­kesi ve milleti ile bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda izlediğimiz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile varlı­ğına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik cid­di ve fiziki haince saldırılar içindedir. Dev­let, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumları ile devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri alama­mışlardır.

Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faa­liyetlerini alabildiğine artırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye dü­şürülmüştür.

Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek sistemli bir şekilde ve haince ilkokullardan üniversitele­re kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilâtı, işçi ku­ruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdu­muzun en masum köylerindeki yurttaşları­mız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmiş­lerdir. Kısaca, devlet güçsüz bırakılmış ve ac­ze düşürülmüştür.

        Aziz Türk Milleti!

        İşte bu ortam içinde Türk Silâhlı Kuvvet­leri, İç Hizmet Kanunu’nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevi­ni yüce Türk milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme ka­rarı almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.

        Girişilen harekâtın amacı, ülke bütünlü­ğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kar­deş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebeple­ri ortadan kaldırmaktır.

Parlamento ve hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kal­dırılmıştır. Bütün yurtta sıkıyönetim ilân edil­miştir.[67]

Milliyet Gazetesi darbeyi bu manşetle vermişti.[68]

 

12 Eylül döneminde resmi tutum siyasal partileri de hedef aldı. Ekim 1981’de AP de öbür partiler gibi feshedildi, yöneti­cilerine siyaset yasağı getirildi. 1983 seçim­leri öncesinde kurulan Büyük Türkiye Parti­si, onun kapatılması üzerine de Doğru Yol Partisi AP’nin mirasçısı olarak ortaya çıktı­lar.[69]

 

Taşınır taşınmaz malları hazineye gelir olarak kaydedildi. Türk siyasal yaşamında 20 yıl süreyle ekonomi alanındaki uygula­malar, sosyal ve siyasal uygulamalarıyla etkin olan Adalet Partisi 1946-1960 ara­sında kitle partisi niteliği kazanarak yeni bir dönemin belirleyicisi olan Demokrat Parti’nin (DP) mirasçısı, uyguladığı eko­nomi politikasıyla ve sosyal politikayla da siyasal yaşam­dan ad olarak silindi.[70]

1960 yılından 1979 yılına kadar geçen 19 yıllık süre boyunca Adalet Partisi merkez sağ koltuğunu bırakmamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi 70’lerin başında bir atağa geçtiyse de aldığı oy oranı, siyasal ve sosyal kimliğiyle merkez sağın simgesi olan Demokrat Parti’nin yerini alan AP’yi yerinden kaldıramamıştır.[71]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

             7-SONUÇ

 

Merkez sağ partiler, ekonomide özel mülkiyeti, sosyo-kültürel alanda milli kültürü savunmuşlardır. Dini eğitimin yaygın duruma getirilmesi, dini bilgilerle ilgili yayınların teşvik edilmesi, cami sayısının çoğaltılması, hukuken yasak olan tarikatların çalışmalarındaki baskının hafifletilmesi, İslam’i tonun ağır bastığı milliyetçiliğin DP’den bu zamana kadar iktidarda bulunan merkez sağ partilerin tabanın isteklerine göre uyguladığı politikalar olarak benimsenmiştir. Türkiye’deki merkez sağ siyasetin daha çok liberal bir muhafazakar geleneği takip ettiği görülmektedir.[72]İşte bu politikanın temsilcilerinden biri de Adalet Partisi’ydi.

 

Başlangıçta özellikle kentler­de ve pazar ekonomisinin gelişkin olduğu kırsal yörelerde güçlüydü. 1969’dan sonra büyük kentlerde CHP karşısında giderek güç yitirdi. Böylece kırsal desteği kentsel desteğine göre daha güçlü bir parti haline geldi. AP’nin (büyük-küçük) iş çevreleriyle ve eşrafla yakın ilişkileri vardı; bu kesimle­rin meslek örgütlerinde de etkili olan parti, politikalarıyla onların gelişmelerine katkıda bulunuyordu.[73]

Parti, 1961-80 arasında aralıklarla, yaklaşık 11 yıl tek başına ya da koalisyon ortağı olarak iktidarda bulundu. Bunun dışında da ya muhalefette oldu ya da 12 Mart döneminde­ki gibi hükümete dışarıdan bakan verdi. Dolayısıyla döneme belirgin bir biçimde damgasını vurdu.[74] Hem uyguladığı siyasi politikalar hem de özel teşebbüsü güçlendirmede uyguladıkları çalışmaları dikkat çekici olan Adalet Partisi, günümüz Türkiye’sinin oluşmasında pek çok açıdan önemli etkilere sahip olmuştur.

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

 

 

 

-          Arcayürek, Cüneyt, Yeni Demokrasi Yeni Arayışlar, Bilgi Yayınevi, Ankara 1984.

-          Arvas, İbrahim Sena,  II.Meşrutiyet’ten Bugüne Merkez Sağ Partileri, Merkez Sağ Gazeteleri: Yeni Şafak İncelemesi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2006.

-          Alğur, Betül, Adalet Partisi Türk Dış Politikası, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2009.

-          Benk, Adnan, “Adalet Partisi”,  Büyük Larousse, Cilt 1, Gelişim Yayınları, İstanbul 1986.

-          Beyazıt, Selahattin,  “Adalet Partisi”, Ana Britannica, Güzel Sanatlar Matbaası, İstanbul 1986.

-          Bora, Tanıl, “Süleyman Demirel”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Liberalizm, Cilt 7, İletişim Yayınları, İstanbul 2005.

-          Cumhuriyet gazetesi, 2 Ağustos 1980, Atatürk Kitaplığı 2012.

-          Çakır, Beyza, Demokrat Parti- Adalet Partisi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Galatasaray Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2009.

-          Çavuşoğlu, Hüseyin,  “Türk Siyasi Hayatında Merkez Sağ Çizginin Tarihi”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 2, Elazığ 2009.

-          Dursun, Davut, 12 Eylül Darbesi, Şehir Yayınları, İstanbul 2005.

-          Demirel, Süleyman, 21. Yüzyıl’ın Yol Haritası: Demokrasi ve Kalkınma, ABC Yayınları.

-          Demirel, Tanel,  Adalet Partisi; İdeoloji ve Politika, İletişim Yayınları, İstanbul 2004.

-          Eraslan, Cezmi, “Atatürk’ten Sonra Türkiye’nin İç Politikası”, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Cilt I, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2004.

-          Ersel, Hasan ve diğerleri, “Süleyman Demirel Siyaset Sahnesinde”, Cumhuriyet Ansiklopedisi 1923-2000, Cilt 3, 5.baskı,  Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2005.

-          Erbakan, Necmettin, Türkiye’nin Temel Meseleleri, Rehber Yayıncılık, Ankara 1991.

-          Fincancıoğlu, Yurdakul, Süleyman Demirel Demokraside Duraklama Yılları, Büke Yayınları, İstanbul 2000.

-          Karal, Enver Ziya ve diğerleri, Türkiye Ansiklopedisi 1923-1973, Cilt 1, Kaynak Kitaplar, İstanbul 1974.

-          Komisyon, Millet Hizmetinde Adalet Partisi 1965-1971, Ayyıldız Matbaası.

-          Kaya, Gazanfer, Türkiye’de Siyasal Partilerin Özgürlüklere Yaklaşımları; Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet Partisi Örneği: 1960-1980, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sivas 2009.

-          Kuru, Hanife, Türk Siyasal Yaşamında Adalet Partisi, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, İzmir 1996.

-          Milliyet gazetesi, 12 Eylül 1980, Atatürk Kitaplığı 2012.

-          Mütercimler, Erol, Aynadaki Tarih, Alfa Yayınları, 2.baskı, İstanbul 2010.

-          Öztuna, Yılmaz ve Gökdemir, Ayvaz, Türkiye’de Askeri Müdahaleler, Tercüman Tesisleri, İstanbul 1987.

-          Şahoğlu, Fikret, AP’nin İçyüzü, Ersa Kollektif Şirketi Matbaası, 1965.

-          Ülsever, Cüneyt, Neden Liberalim?, 2.baskı, Timaş Yayınları, İstanbul 2000.

-          Ülkü, Vefa, “Adalet Partisi”, Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 1, Yazır Matbaacılık.

-          Varuy, Necil, “Adalet Partisi”, Cem Büyük Ansiklopedi, Cilt 1, Cem Ansiklopedik Yayınlar, İstanbul 1984.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

9-EK 1 ADALET PARTİSİ PROGRAMI

 

Birinci Kısım: TEMEL GÖRÜŞLERİMİZ

 

Gaye

 

MADDE: 1 Adalet Partisi, Türk Milletini, milli tarih şuuru içinde, Batı Medeniyeti seviyesine çıkarmayı, ideallerinin temeli yapmış bir siyasi teşekküldür. Adalet Partisi, Türk Milletini geri kalmışlıktan, sefaletten ve siyasi vesayetten kurtarmak, hür dünyanın demokratik, ileri ve müreffeh hür bir üyesi haline getirmek için çalışır.

 

Hürriyet Nizamı; İnsan Hakları ve Haysiyeti

 

MADDE: 2 Batılı manada demokratik düzeni, insan şeref ve haysiyetine yaraşır, vatandaşın düşünce, hareket ve vicdan hürriyetine saygılı; beşeri refah ve saadeti en tesirli şekilde gerçekleştiren; faziletkâr, en ileri ve mükemmel bir cemiyet düzeni olarak kabul ediyoruz. Medeni bir toplum olabilmenin ilk şartını, hür bir siyasi nizam içinde yaşamak saadetine ermede görüyoruz. Ferdi ve vatandaşı, siyasi vesayet altına almak isteyen; insan haysiyetini rencide eden; insan hak ve hürriyetlerini hiçe sayan; insanı, devletin ve siyasi otoritenin bir âlet ve vasıtası olarak görmek isteyen her türlü totaliter düşünce ve temayülün karşısındayız.

 

Hukuka Bağlı Devlet Düzeni

 

MADDE: 3 Batılı anlamda hür ve demokratik cemiyet nizamının ayrılmaz parçası olarak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ifadesini bulan fert haklarının ve temel hürriyetlerin gerçekleşmesi, korunması için devamlı bir şekilde gayret ve çaba gösterilmesi, uyanık bulunulması gerektiğine kaniiz. Batı demokrasi âleminin müşterek gayesini teşkil eden, vatandaşa ve ferde hukuk güveni sağlayan hukuka bağlı devlet düzeninin, kurulması ve tekemmül etmesi için, maddi ve manevi bütün varlığımızla çalışacağız.

 

Demokratik Müesseselerin Korunması

 

MADDE: 4  Cemiyetin nüvesini teşkil eden aile müessesesine ve mülkiyet haklarına saygı gösteren; insanın yaratıcı kabiliyetine yeni ufuklar açan; ferdi imkânları, gönüllü ve ihtiyari gayretlerle geliştiren; şahsi teşebbüse ilerleme yollarını açık tutan; batılı demokratik düzenin temel müesseselerini teminat altında bulundurmak gayemizdir. Hizmet ve idari ademi merkeziyet müesseselerinin, meslek ve fikir derneklerinin, çok taraflı bir siyasi düzen olan demokratik hayat tarzının vazgeçilmez parçaları olduklarına kaniiz.

 

Sosyal Güvenlik Müesseseleri

 

MADDE: 5 Aile, miras ve özel mülkiyet düzenine dayanan siyasi, içtimai ve iktisadi rejimin, her alanda hürriyet idealini gerçekleştirmede, milli kabiliyet ve gayreti seferber ederek, halkın refah ve saadetini artırmada en tesirli ve mükemmel bir sistem olduğuna inanıyoruz. Aynı zamanda bu düzenin cemiyet ahengini ve muvazenesini korumaya müsait; içtimai kutuplaşmaları ortadan kaldırmaya yarayan bir nizâm olduğuna kaniiz, Cemiyette aşırı servet ve gelir farklarının meydana çıkmasıyla belirecek kutuplaşmaları, hür iktisat düzenini ortadan kaldırmadan, demokratik müesseseleri zedelemeden, devleti ve siyasi otoriteyi, vatandaş hayatına keyfi müdahalelerde bulunacak, müstebit ve otoriter bir teşkilât haline getirmeden önleyecek müterakki vergiler, sosyal sigortalar ve güvenlik tedbirleri, hür sendikacılık, toplu sözleşme ve grev hakkı, geniş amme hizmetleri gibi demokratik metot ve müesseselerin mevcut olduğuna inanıyoruz. Bu inançla, sosyal denge ile sosyal güvenliği sağlayacak bu müesseselerin geliştirilmesini zaruri buluyoruz.

 

Refah Devleti

 

MADDE: 6 Yaşama ve çalışma hürriyetini, düşünce, vicdan, söz, yazı, toplanma ve seyahat hürriyetlerini teminat altına alan; vatandaşlara farklı muamele yapmayan; Türk Milletinin her ferdine kabiliyetini tam bir şekilde geliştirmesi için eşit imkânlar veren; eğitim ve öğretim müesseselerinden, içtimai hizmetlerden ve sosyal güvenlik haklarından bütün vatandaşların faydalanmasını sağlayan, vatandaşı mutluluğa ulaştıran “REFAH DEVLETİ” ni kurmak samimi arzumuzdur.

 

Fırsat ve İmkân Müsavatı

 

MADDE: 7 Ancak, çok partili demokratik düzen sayesinde geniş vatandaş kitlelerinin devlet idaresine katılmasının mümkün olacağı kanaatindeyiz. İşçi, esnaf ve çiftçi gibi geniş vatandaş kütlelerinin, iktisadi güçlerini, mesleki dernek ve sendikalar vasıtasıyla artırabileceğine inanıyoruz. Devlet elindeki her türlü maddi ve manevi vasıta ve imkânların; köylü, isçi, esnaf ve memurların, dar gelirlilerin, gecekondularda ve mahrumiyet bölgelerinde yaşayan vatandaşların hayat şartlarını ıslah etmede, her vatandaşa medeni bir yaşama seviyesi sağlamada ve sosyal güvenlik temininde kullanılması, “REFAH DEVLETİ” inanç ve görüşümüzün mantıki bir sonucudur. Milli varlığımızın kaynağı olan köylerimizi, medeni dünyanın yaşama ve hayat seviyesine ulaştırmak milli ülkümüzdür.

 

Aşırı Cereyanlarla Mücadele

 

MADDE: 8  Vatandaşı vatandaşa düşman etmeye ve memleketin bütünlüğünü parçalamaya çalışan; cemiyetin çeşitli kanatlarını ve tabakalarını birbiri aleyhine çevirmeye gayret eden, çok partili düzeni ve ona dayanan, hür seçimle kurulmuş parlâmentoyu gözden düşüren ve kötüleyen; demokratik sistemi Türk milletine uygun görmeyen; totaliter bir idareyi zorla memlekete kabul ettirmeye çalışan aşırı cereyanlarla en tesirli bir şekilde mücadeleyi, demokratik sistemi müdafaa etmek ve vatandaşın hürriyetini güven altında tutabilmek için zaruri bir mesuliyet sayarız.

 

Tefrikacılık, Taassup ve Hurafelerden Korunma

 

MADDE: 9  Irk, kültür, din, mezhep ve mahalli gelenek farkları doğuran cereyanlara karsı durmayı; memleketin Batı medeniyetine bir an evvel kavuşabilmesi için geçirmeye mecbur olduğu içtimai, kültürel ve fikri inkişafları önleyecek, ilim, fikir ve vicdan hürriyeti alanındaki gelişmeler için şart olan müsamaha ve hoşgörülüğü baltalayacak taassup ve hurafelerden, halkımızı masun tutmayı milli bir vecibe saymaktayız.

 

Lâiklik Anlayışımız

 

MADDE: 10  Lâikliği, din aleyhtarlığı, dine saygısızlık veya dinsizlik seklinde anlamıyoruz. Devletin lâik olması, vatandaşların dinleri ile alâkalarını kesmeleri demek değildir. Her vatandaş, mensup olduğu din ve ibadet şekillerini icrada serbest olmalıdır.

 

Türk Milliyetçiliği

 

MADDE: 11  Türk milliyetçiliğini, Büyük Milletimizin bütünlüğünü ve beraberliğini sağlamak, milli ihtiyaç ve menfaatleri her türlü şahıs ve zümre menfaatlerinin üstünde tutmak, Türk vatandaşları ve nesilleri arasında şuurlu bir tesanüt ve samimi bir kardeşlik bağlılığı ve birliği kurmak, milli, tarihi ve manevi değerlere saygı göstermek, yeni nesilleri milli tarih şuuru içinde yetiştirmek manasında anlıyoruz.

 

Basın ve Fikir Hürriyeti, Hâkim Teminatı, Seçim Sistemi

 

MADDE: 12   Ana prensiplerini umumi olarak yukarda ifade ettiğimiz hür cemiyet düzeni idealimizin tabii bir parçası olarak, basın hürriyetini, radyo ve televizyonun tarafsız bir şekilde idaresini, fikir ve akademik hürriyetleri, toplanma ve dernek kurmak hürriyetlerini, tarafsız mahkemeler ve hâkim teminatını, siyasi partilerin eşit yarışma ve mücadele imkânlarından faydalanmasını, seçim sisteminin hem memleket içindeki siyasi cereyanları ve kanaatleri aksettiren, hem de tesirli ve istikrarlı bir devlet idaresini mümkün kılan bir mahiyette olmasını gerçekleştirmek gayesindeyiz.

 

İkinci Kısım: İKTİSADİ DÜZEN ve KALKINMA POLİTİKASI

 

Hür İktisadi Düzen, Özel Teşebbüs

 

MADDE: 13  Demokratik düzenin ayrılmaz bir parçası olan hür iktisat düzeni ve özel teşebbüs, sistemine olan inancımız, bu sistemin yalnız hürriyet alanında değil, toplum refahı ve iktisadi kalkınma bahsinde de en başarılı ve müessir bir sistem olmasından ileri gelmektedir. Vatandaşın hürriyet ihtiyacını ikinci plâna atarak, iktisadi kalkınma hedefi için onu devletin elinde bir iptidai malzeme gibi kullanma yolunu teklif eden totaliter görüşleri reddediyoruz. Hürriyetsiz bir toplumun, devamlı, istikrarlı ve yüksek seviyeli bir istihsal imkânına kavuşabileceğine inanmıyoruz. İktisadi refah ve verimin, ancak ferdi kabiliyet ve gayreti değerlendiren, onu teşvik eden, hür bir iktisat düzeninde gerçekleştirilebileceğine ve süreli bir şekilde devam ettirebileceğine kaniiz.

 

Memleket İmkân ve Kaynaklarının Kullanılması

 

MADDE: 14  Türkiye gibi ileri Batı memleketlerinin refah ve gelişme seviyesine henüz ulaşamamış olan bir memlekette, süratli bir iktisadi kalkınmayı gerçekleştirebilmek için, henüz tam bir verimle kullanılmayan çeşitli imkân ve kaynakların mevcut olduğuna inanıyoruz. Cumhuriyet’ten bu yana ve bilhassa İkinci Dünya Harbi’nden bugüne kadar, memleketimizin iktisadi alanda kazanmış olduğu mesafe, tabii ve beşeri kaynaklarımızın zenginliği, sermaye terakümü ve teşebbüsler alanında elde edilen tecrübe ve sonuçlar, ilmi, rasyonel ve plânlı bir şekilde iktisadi politikaya verilecek yönle, bütün vatandaşları iktisadi kalkınma hedefi için seferber edecek, onları sevkle memleketin imar ve kalkınmasına sevk edecek temel şartları hazırlamıştır. Devlet faaliyetlerinin ve yatırımlarının desteği ile vatandaşlarımızın en geniş bir cephede iktisadi kalkınma hedefine koyulmalarını, vatandaş gayretinin yani özel teşebbüs faaliyetinin azami haddine çıkarak, milli kaynaklarımızı kalkınma hedeflerine yöneltmesini, iktisadi refah ve kurtuluşumuzun başlıca anahtarı olarak kabul ediyoruz.

 

Meşru Kâr ve Kazanç Hakkı

 

MADDE: 15 İktisadi bünyemizi modernleştirerek, piyasa ekonomisinin tesirli ve verimli bir şekilde çalışabilmesi için gereken şartları hazırlayarak, fertlerin ve vatandaşlarımızın kazanma, çalışma, servet ve mülk edinme arzularına geniş imkânlar açarak, milli gelirimizdeki artışı süratlendirebileceğimize, fert basına düşen geliri artırabileceğimize inanıyoruz. İktisadi kalkınma hamlesine katılan vatandaşlarımızın elde ettiği kâr ve kazançların, bütün, çalışan zümreleri ve Devleti, aynı zamanda ve müşterek olarak faydalandıran bir başarı olacağına inanıyoruz. Vatandaşın kazancını kıskanan, kötüleyen ve onu zararlı gibi gösteren menfi görüşlerin, memleketin iktisadi istikbalini körletecek zararlı fikir ve telkinler olduğu inanandayız. Meşru kâr ve kazancı, ne Orta Çağlardaki gibi “Bir lokma bir hırka” telâkkisiyle karşılayan, nede çalışanların hakkından çalınmış bir pay sayan görüşü kabul ederiz; onu, milyonlarca vatandaşın günlük faaliyetlerini, en verimli sahalara teksif ettiren faydalı ve zaruri bir içtimai mekanizma olarak mütalâa ederiz.

 

İktisadi Kalkınmada Devletin Rolü

 

MADDE: 16 İktisadi kalkınmada devletin son derece önemli olan rollerini müdrik olarak, âmme hizmetlerini, âmme teşebbüslerini, iktisadi ve mali politikadaki düzenleyici ve yol gösterici vasıtaları, para ve kredi politikasındaki vasıtalı ve vasıtasız iktisadi mekanizmaları iktisadi kalkınma politikamızda en müessir bir şekilde kullanmak azmindeyiz.

 

Devlet Teşebbüslerinin Vasıfları

 

MADDE: 17 İktisadi kalkınmada devlet teşebbüsünü, ferdi teşebbüsü kıskanan ve ona rakip çıkan menfi, kıskanç ve kısır bir devletçilik şeklinde değil, fakat büyük monopollerin kurulmasını önleyen, onların faaliyetlerini düzenleyen, ferdi teşebbüsün gücü yetmeyince, onu tamamlayan ve ona yardımcı olan, teknik bilgi, ferdi imkânları aşan sermaye ve yüksek risk icap ettiren alanlarda öncü ve yol gösterici bir rol oynayacak müessese olarak kabul ediyoruz.

 

Kalkınmayı Yavaşlatan Unsurlar

 

MADDE: 18  Yukarıdaki vasıfları haiz olmayan devlet teşebbüslerini, halkın ve vatandaşın toplamış olduğu kıt ve kaynakları israf eden, asıl verimli ve faydalı olacağı yerlere teksif edilmeyip, pekâlâ vatandaşın daha iyi ve verimli bir şekilde faaliyet göstereceği sahaları lüzumsuz yere işgal eden, halka ve vatandaşa rakip ve muhasım bir tutum içine girerek, milli kalkınma hareketini yavaşlatan unsurlar olarak mütalâa ediyoruz.

 

 

 

Sosyal Sabit Sermaye Alanları

 

MADDE: 19   Devletin, yol, köprü, demiryolu, kanal, liman, baraj, enerji santralı gibi iktisadi ve sosyal sabit sermaye alanlarına dikkat ve gayretini teksif etmesi gerektiğini, özel teşebbüsün takatini asan, bazı kilit endüstrilerde faaliyet göstererek, hem vatandaşa ve hem de bütün milli ekonomiye en çok yararlı olduğu sahalara gayretlerini yöneltmesini isabetli görmekteyiz.

 

Mali Politika

 

MADDE: 20   Mali politikamızın esası, yukarıda gösterilen alanlarda, sosyal sabit sermayenin teşekkülü için, milli tasarruflarının arttırılması, bankacılık, kredi ve sermaye piyasası müesseseleri için gerekli amme sermayesinin temin edilmesi hedeflerini gerçekleştirmek; amme hizmetlerinin görülmesi için gereken hacimde mali imkânların toplanmasını temin etmek; ekonominin enflâsyon ve deflasyon gibi istikrardan uzaklaşması anlarında, bütçe masraflarını ayarlamak ve vergi varidatını tanzim etmek; milli borç ve para politikası yoluyla ekonominin, iktisadi inkişafına paralel olarak duyduğu tedavül vasıtası ihtiyaçlarını karşılamak gibi hedefleri gerçekleştirmektir. Maliyemiz, Merkez Bankası kanalıyla, emri ve kontrolü altında bulunan mali müesseselerle, banka sistemimizin kredi hacmini kontrol altında bulunduran çeşitli mekanizmalarıyla, takip edilen iktisadi istikrar ve kalkınma politikasına yardımcı bir para ve kredi politikası güdülmesini sağlar.

 

Sosyal Adalet İdeali

 

MADDE: 21 “REFAH DEVLETİ” anlayışı içinde hareket ederek, fertlerin çalışma ve kazanma arzularını köreltmeyen, iş yapma imkânlarını baltalamayan, servet ve geliri, müsadere ve keyfi müdahalelere açık bırakmayan bir maliye ve sosyal politika görüşü çerçevesinde, “Sosyal Adalet” idealinin en tesirli bir şekilde gerçekleştirilebileceğine inanıyoruz.

 

 

Vergi Politikası

 

MADDE: 22  Vergi politikasında mükellefin güven hislerini sarsan, kazanma ve gelirini serbestçe sarf etme imkânlarını ve arzusunu, baltalayan, iktisadi faaliyetlerinde onu yeni teşebbüslerden alıkoyan, sermaye terakümünü önleyerek memleketin iktisadi kalkınmasını yavaşlatan vasıtalı ve vasıtasız vergileri ıslah etmek ve böylece, vatandaş üzerindeki ağır ve adaletsiz vergi yükünü düzenlemek başlıca gayemizdir.

 

Mali İdarenin Gerçekleşmesi

 

MADDE: 23  Vergi politikasının tatbikatında, devletle vatandaşı sayısız hususlarda karşı karşıya getiren, mali idareyi, doğan ihtilâflarla altından kalkınmaz hâle sokan çetrefil usulleri basitleştirmek, vergi kontrolünü, kaçakçılığın önlenmesini, mülkiyet haklarına müdahale sayılmayacak ve vatandaşın güven hislerini sarsmayacak, normal usullerle gerçekleştirmek gerektiğine inanıyoruz.

 

Vergi Adaleti Anlayışımız

 

MADDE: 24  Vergide optimal gelirin yani, azami hasılanın sağlanmasının en başta gelen garantisi verginin umumiliğinde toplanır. Verginin umumiliği prensibi ise, vergi yükünün muhtelif mükellef zümreleri arasında uygun ve âdil bir nispette taksim ve tevziini emreder. Bu netice de vergi ödeme iktidarı olan her vatandaşın prensip itibariyle vergiye tabi tutulmasını ve zümreler arasında farklar yaratacak bir tatbikata gidilmemesini zaruri kılar. Biz de bu prensibin anlayışına uygun olarak vergi ödeme iktidarı olan her vatandaşın mali gücüyle mütenasip olarak âdil esaslar dairesinde vergiye tâbi tutulması lüzumuna ve ancak bu suretle vergi adaletinin gerçekleşebileceğine inanıyoruz.

 

Vergi Sisteminin Teşvik Edici Yönü

 

MADDE: 25  Vergi ödemede mali güç prensibine dayanılarak, fedakârlıkta müsavat sağlamak gayesiyle tatbik edilen müterakki nispetli vergi tarifelerinde, nispetlerin ve nispet dilimlerinin tespitinde sadece mali mülâhazalarla ve bütçe zaruretleriyle hareket edilerek ağır bir şekilde adaletsiz vergi tatbikatına gidilmesinin aleyhinde ve karşısındayız. Memleketimizin iktisadi kalkınmasına yardımcı özel teşebbüslerin geliştirilmesi için, vergi sistemimizin teşvik edici bir vasıta olarak kullanılmasına taraftarız. Vergiyi, toplumun çeşitli tabakaları ve kesitleri arasında muvazene yaratacak bir vasıta olarak kullanmayı kabul etmekle beraber, hür ve çok yönlü bir toplum bünyesine dayanan temel siyasi görüşlerimizin ruhuna aykırı istikametlerde, vergilemeyi bir siyasi tazyik vasıtası olarak kullanmaya karşıyız.

 

Bütçe Görüşümüz

 

MADDE: 26   Devlet faaliyetlerinin ve tasarruflarının saha ve şümulü ne kadar genişlerse devlet maliyesinin mümkün olduğu kadar ekonomik ve rasyonel tarzda idare edilmesi lüzumu da o nispette artar ve ehemmiyet kazanır. Bu bakımdan böyle bir idarenin ancak iyi kurulmuş ve prensipleri iyi tespit edilmiş, ekonomik ve politik karakteri iyi belirtilmiş bir bütçe sistemi ve düzeni sayesinde sağlanabileceği kanaatindeyiz.

 

Plânlı Kalkınma

 

MADDE: 27 Rasyonel ve ilme dayanan bir iktisadi kalkınma politikası takip edebilmek için, bugün ileri, hür ve medeni birçok memlekette başarı ile takip edilegelmekte olan iktisadi plânlama tekniğinden istifade etmek azmindeyiz. Bunun için evvelâ, iktisadi istatistiklerimizi geliştirmek, iktisadi haber alma ve tahlil hizmetlerini genişletmek icap ettiğine kaniiz.

 

Özel Teşebbüse Yardım

 

MADDE: 28  Plân içinde tespit edilen hedeflerin özel sektör için “Zorlayıcı” değil, “Yol gösterici” mahiyette olması gerektiğine, müteşebbislerin, maliye ve kredi politikası, dış ticaret politikası gibi çeşitli alanlarda alınacak, faiz, yatırım indirimi, vergi muafiyeti, ucuz veya bedava arsa, bol ve ucuz enerji, bina temini, mali yardım ve sübvansiyonlar, farklı resim ve tarifeler, teknik yardımlar gibi “Özendirici tedbirler” yoluyla teşvik edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Demokratik ve hür bir ekonomide, özel teşebbüsün zor ve baskı ile, emir ve talimatla değil, ancak yukarda mahiyeti zikredilen dolaylı vasıtalarla, teşvik ve özendirme ile, plân hedefleri istikametinde yürümesinin temin edilmesi mümkündür.

 

Sektörler Arasında Denge Kurulması

 

MADDE: 29  Türkiye gibi henüz kâfi derecede gelişmemiş bir ekonomi bünyesine sahip olan memleketlerde iktisadi gelişmenin her şeyden önce sektörler arasında yeni bir muvazene kurulmasına bağlı bulunduğuna inanıyoruz. İktisadi bünyemizin geleneksel yapısı içinde, verimi düşük, tekniği iptidai olan tarımın baş mevkii işgal etmesi karsısında, iktisadi kalkınmayı süratlendirmek için tarımı modern bir bünyeye kavuşturmak ve hem nüfus artışı, hem de zirai bünyede mevcut fazla işgücünü süratle sanayide ve diğer sektörlerde verimli kılmak gerektiğine inanıyoruz.

 

Süratli Sanayileşme

 

MADDE: 30  Verimli ve istihsal kabiliyeti yüksek bir ekonomi bünyesine geçerken tarihte bir çok memleketin tecrübe ettiği gibi süratle sanayileşmek zaruretini duymaktayız. Sanayileşmemizin süratlenebilmesi için, nüfusumuzun teknik kabiliyetini, eğitim seviyesini artırmak, sanayi alanında sermaye terakümünü hızlandırmak ve bu alana doğru sermaye hareketini teşvik etmek, Türk müteşebbisini çeşitli vasıtalarla sanayi alanında çalışmaya yöneltmek bu çalışmanın gerektirdiği teknik ve ekonomik bilgilerle onu teçhiz etmek lüzumuna kaniiz.

 

Ekonomik ve Sosyal Gelişmelerin Kıymetlendirilmesi

 

MADDE : 31  Sanayi politikamızın esas kaidelerinden biri, sanayileşmenin sadece bir takım büyük fabrikalar kurmaktan ibaret olmadığıdır. Bir memlekette sanayi sahasındaki gelişmenin ekonomik ve sosyal bünyede çok daha derin ve geniş çapta değişmeleri icap ettirdiğine kaniiz. Bu bakımdan sanayi gelişmesini teşvik edecek ve arttıracak faaliyetlere girişirken, memleketimizde ekonomik ve sosyal sahadaki gelişmelerin kıymetlendirilmesine ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı temin etmek üzere, memleketin bütün ekonomik ve sosyal kaynaklarının şümullü bir etüt ve analizinin yapılmasına çalışılacaktır. Türk halkının bünyesini tetkik edecek bir araştırma enstitüsünün kurulması acil ihtiyaçlarımızın başında gelir.

 

Sanayide Tevsi ve Reorganizasyon

 

MADDE: 32  Sanayi politikamızın diğer bir cephesi de yeni sanayi kolları kurulurken mevcut sanayi kollarının üzerinde ehemmiyetli bir şekilde durup, bir kısmının tevsii, diğer bir kısmının da reorganizasyonu cihetine gidileceği hususudur. Bu suretle nispeten az yatırım, az emek ve küçük riskler karşılığında ilâve iş hacminde süratli bir artış sağlanacağına inanmaktayız.

 

Küçük Sanayinin Geliştirilmesi

 

MADDE: 33 Bir memleketin kalkınmasında büyük sanayi tesisleri kadar, küçük sanayi tesislerinin de kurulması, genişletilmesi ve modernleştirilmesi ehemmiyetli nispette rol oynamaktadır. Bilhassa Avrupa ekonomisinde küçük sanayinin ehemmiyeti son derece büyüktür. Bu bakımdan küçük sanayi karşısındaki tutumumuz, bu sanayi sadece muhafazaya inhisar etmeyecek, aynı zamanda bunlar teşvik edilecek, himaye görecek ve gelişip, büyümeleri için her türlü tedbirler alınacaktır. Bu tedbirlerden bazıları:

a) Sanayileşmeyi teşvik için istişare ve danışma servisleri teşkil etmek,

b) Prototipleri inkişaf ettirmek ve çeşitli sahalarda araştırma yapmak üzere etüt büroları kurmak,

c) İş adamları ve müteahhitler için yetiştirme ve olgunlaşma kursları açmak,

d) Küçük sanayinin kalkınabilmesi için muhtaç olduğu sanayi siteleri ve çarşıları kurmak,

e) Sanayiciye pazarlamada yardım etmek, alım satım işlerinde ve piyasa vaziyeti hakkında lüzumlu bilgileri vermek,

f) Mali hususlarda ve malzeme bakımından gerekli yardımlarda bulunmak.

Bu maksatla kurulmuş olan mali müesseselerin imkânlarının arttırılması ve yeni müesseseler kurulmasına çalışmaktır.

 

 

 

Sanayi Bölgeleri ve Teşvik Edici Tedbirler

 

MADDE: 34  Büyük sanayi veya küçük sanayi için lüzumlu olan enfrastrüktür yatırımların, sosyal, ekonomik ve kültürel tesirlerinin dağınık ve müessiriyet derecelerinin az olmaması için sanayi bölgelerinin kurulmasında fayda mülâhaza etmekteyiz. Bu bakımdan sanayi bölgelerinin tespit edilmesine ve bu gibi bölgelere sanayi kuracaklara hususi avantajlar ve muafiyetler sağlanmasına taraftarız. Bu bölgelerin enfrastrüktür tesisleri ve amme hizmetleri öncelikle yapılacaktır. Sanayi bölgelerinin yerleri ve buralarda sanayi kuracaklara sağlanacak avantaj ve muafiyetler tayin ve tespit edilerek ilân edilecektir.

 

Sermaye Piyasasının Kurtulması

 

MADDE: 35 Sanayileşmenin ilerleyip, güçlenebilmesi, bu alanda sermaye terakümünün hızlanabilmesi, fert ünitelerinin ve teşebbüslerinin yeterli hâle gelmesi için, diğer sanayileşmiş memleketlerde olduğu gibi memleketimizde de süratli bir sermaye piyasasının kurulması çarelerinin aranması icap etmektedir. Bunun için sermaye şirketi kuruluşlarını mali avantajlar, kolaylıklar ve muafiyetler yoluyla teşvik etmek, kuruluşları kolaylaştırmak ve basitleştirmek, kontrol ve denetim cihazlarını takviye etmek, tahvil ve hisse senedi ihraçlarını kolaylastırmak; bunların vatandaşlar arasında en geniş şekilde sürümünün artırılması için, borsaların, mâli müesseselerin faaliyetlerini hızlandırmak, risk ve ikraz sermayesi ile şirket kuruluşlarına katılacak mali müesseseleri, icabında devlet kaynaklarıyla takviye etmek gerektiğine inanıyoruz.

 

Ortak Pazara Hazırlık

 

MADDE: 36 Sanayimizin oldukça kısa bir müddet sayılan belirli intikal safhasından sonra Ortak Pazara katılmamız halinde güçlüklerle karşılaşmaması için şimdiden tedbir almak, Batı Dünyasının ileri sanayi memleketleriyle rekabet imkânlarımızı takviye etmek, Ortak Pazar üyeleriyle sanayi alanında işbirliğini artırabilmek için nispi avantaj bakımından üstün olduğumuz sanayi alanlarında bir an evvel kurulus ve ihtisaslaşmamızı tamamlamak gereklidir.

 

Dış Ticaret Muvazenesi

 

MADDE: 37 Sanayileşmemizin ve iktisadi kalkınmamızın her şeyden evvel dış âlemden muhtaç olduğumuz teknik vasıtaları ve ham maddeleri bol ve kesintisiz bir şekilde temin etmemize bağlı bir keyfiyet olduğunu hatırlayarak, dış ticaret tıkanıklığının bir an evvel giderilmesi için ciddi tedbirler alınması zaruretine kaniiyiz. Bu maksatla ihracatı, turizmi ve diğer görünmeyen kalemler gelirlerini artırmak, memlekete yabancı sermaye akımını teşvik etmek, şimdilik ithalâtımızda büyük kalem tutan, bazı maddelerin, memleket içinde imal edilmesini teşvik etmek üzere süratli tedbirler almak icap etmektedir. Yabancı sermayenin, risk ve ikraz sermayesi şeklinde, teknik bilgi, tesisat ve patent olarak gelişini hızlandırmak için gereken bütün tedbirleri alacağız.

 

Milli Sanayiyi Himaye

 

MADDE: 38  GATT (Genel Ticaret ve Gümrük Anlaşması) ve Ortak Pazar anlaşmalarıyla bağdaşacak şekilde hem ihracatımızı artıracak, hem de ithalâtımızda geniş tasarruf temin edecek sanayi dallarını, himaye tedbirleri sayesinde, bir an evvel geliştirme yolları aramalıyız. Diğer taraftan dış ticaret politikamızda, döviz kaynaklarımızı kullanırken, bu hususlara öncelik vermek, milli sanayimizin ihtiyaçlarını, bol ve kesintisiz bir şekilde temin edebilmek için, gereken mali ve idari tedbirleri almak icap etmektedir. Kotaların tanziminde, serbestlik listelerinin tespitinde bu hususlara hassasiyetle riayet edilmesi gerektiğine inanıyoruz.

 

İhracatı Teşvik

 

MADDE:39  İktisadi kurtuluşumuzun, kalkınmamızdaki sürat ve devamlılığın dışarıdan sermaye temin etmek kadar, belki ondan çok daha önemli olarak, kendi imkânlarımızı artırmaya ve döviz kazanma kapasitemizi süratle genişletmeye bağlı olduğunu yakın tecrübeler göstermiştir. Bu itibarla ihracatın artırılması, iktisadi kalkınma politikamızda bir numaralı öncelik teşkil eden hususlardan biridir. İhracatı teşvik için, müstahsilden tüccara kadar, tüccardan yabancı ithalâtçıya kadar uzanan zincirleme bağları takviye etmek icap etmektedir. Yabancıların istediği fiyat, vasıf ve mahiyette iç istihsalimizi ve mamullerimizi artırmak, standartlaştırmak, pazarlamak zarureti vardır. Bunun için hem müstahsilin ve imalâtçının hem de bunu pazarlayan ihracatçının teşvik edilmesi, takviye edilmesi icap etmektedir. Dış memleketlerdeki temsilcilerimizi daha iyi bir şekilde organize etmek, müstahsil ve ihracatçıyı, sermaye ve kredi imkânlarıyla, vergi muafiyeti ve indirimleriyle, icabında mali yardımlarla, teknik yardım ve vasıtalarla teşvik etmek ilk olarak ele alacağımız tedbirler olacaktır.

 

İktisadi Hayatta İstikrar

 

MADDE: 40 İktisadi münasebetler, ticaret ve iktisat politikasında, mali ve bilhassa dış ticaret politikasında, müstakar ve tutarlı bir yol takip edilmesini şart koşar. Bu itibarla sık sık değişen kararnamelerle, her gün sürpriz yaratan tedbirlerle memleketin iktisadi düzeninin sarsılmasını önlemek gerektiğine inanıyoruz.

 

Zararlı müdahaleler, Fiyat İstikrarı

 

MADDE: 41  Harp tehlikesi, şiddetli enflâsyon ve deflasyon, tekel ve aşırı mal darlığı gibi fevkalâde haller müstesna, ticaret hayatına, iş hayatına fiyat kontrolü, kâr haddi, narh, lisans, kontenjan gibi tedbirlerle idari müdahaleleri zararlı ve asıl hedefi baltalayıcı tedbirler olarak mütalâa ediyoruz. İktisadi düzenin, fiyat istikrarının, idari müdahalelerle değil, gene iktisadi tedbirlerle tanzim edilmesi zaruretine kaniiyiz.

 

Esnaf ve Zanaatkar

 

MADDE: 42  Esnafın, küçük tüccar ve zanaat erbabının, iktisadi gelişmemizin bugünkü safhasında işgal ettiği ehemmiyeti müdrik olarak, bu zümreyi, halkımızın iktisadi ihtiyaçlarını karşılayan, daha büyük ve rasyonel işletmelere geçmeden, fertlerimize iktisadi faaliyet şuuru ve terbiyesi veren bir zümre olarak kabul ediyoruz. Esnaf ve zanaat erbabının, sermaye, kredi, ham madde ihtiyaçlarını karşılayabilmek, mamullerini değerlendirme ve pazarlama imkânlarına kavuşturmak için kooperatifleşmesini teşvik etmek, devletin teknik ve mali imkânlarıyla kendilerine destek olmak gerektiği kanaatindeyiz. Bu zümrenin de sosyal sigortalardan istifade ettirilmelerine imkân sağlanmasında büyük fayda görmekteyiz.

 

Zirai Kalkınma

 

MADDE: 43 İktisadi kalkınmamızda, milletimizin büyük çoğunluğunun geçim kaynağını teşkil eden tarımın yeri son derece büyüktür. Tarım sektöründe çok fazla nüfusun bulunması, bu nüfusun büyük bir hızla artması, nüfus başına düşen gelirin az olması ve zirai istihsal faktörlerinin kifayetsizliği, zirai kalkınmamızın baslıca meseleleridir. Tarım sektöründeki nüfus basına düşen geliri artırmak ve toprak ünitesine isabet eden verimi yükseltmek zirai kalkınmamızın esasını teşkil etmektedir.

 

Tarım reformu

 

MADDE: 44  Memleketimizi zirai bölgelere ayırarak, her bölge için ilme ve gerçeklere dayanan özel, tarım programları tatbik etmek, zirai istihsali artıracak, maliyeti düşürecek tedbirleri almak ve bu suretle prodüktiviteyi ve rantabiliteyi yükseltmek; toprağın iyi işlenmesini ve muhafaza edilmesini sağlamak; yeniden işletmeye açılacak toprakları süratle işletmeye hazır vaziyete getirmek iyi tohumluk, uygun gübre, teknik sulama, zirai bilgi, tarım mücadelesi gibi hizmetleri temin etmek; bunlar için lüzumlu ekipman ve finansman bulmak; zirai istihsalde istikrarı sağlamak ve sermayenin tarımdan kaçmamasını temin için, mülkiyet emniyeti, zirai asayiş, kadastro, tapulama ve zirai sigorta gibi müstahsile emniyet ve itimat telkin edecek her türlü tedbiri almak; elde edilen mahsullerin değer fiyatına satışını temin için iç ve dış pazarlarda uygun bir pazarlama organizasyonu kurmak ve kurulmasını sağlamak; zirai teknolojiyi inkişaf ettirmek; tarım sahasındaki gizli ve aşikâr işsizliği tarım teknolojisi ve muhtelif endüstri sahalarına çekmek; prodüktif ve rantabl çalışan düzenli tarım işletmelerini teşvik etmek; bu suretle memleketimizde “Tarım Reformu”nu tahakkuk ettirmek emelindeyiz.

 

 

 

 

Köylüyü Topraklandırma

 

MADDE: 45 Topraksız köylünün topraklandırılmasını lüzumlu ve zaruri görmekteyiz. Topraklandırmayı dar manada, toprak dağıtımı şeklinde değil, zirai kalkınmamızı sağlayacak bir politikanın tümü olan “Tarım Reformu’nu bir unsuru olarak anlıyoruz. Devlet elinde bulunup verimli bir şekilde kullanılmayan ve işlenmeyen bütün toprakların, düşük prodüktivite ile işlenen topraklardan muayyen ölçülerin üzerinde bulunanların, bunları verimli bir şekilde işletebilecek çiftçilere, belli ölçüler ve şartlarla dağıtılmasına taraftarız. Düzenli işletmelerimizin muhafazası ve bunlarda mülkiyet emniyetinin korunması ana prensiplerimizdendir.

 

Toprağın Islâhı, Muhafazası

 

MADDE: 46 Zirai gelişmemizde önemli rol oynayacak olan toprağın ıslahını, ağaçlandırılmasını, erozyondan kurtarılmasını, taşkından muhafaza edilmesini ve toprakların sulanması için, hakla işbirliği yollarının geliştirilmesini faydalı ve zaruri görmekteyiz.

 

Orman politikamız

 

MADDE: 47 İlim ve tekniğin çerçevesi içinde, ileri ve rasyonel bir ormancılık uygulanması suretiyle, ormanlarımızın korunması, verimlerinin artırılması, yeni ormanların yetiştirilmesi sağlanacaktır. Halkımızın refah ve saadeti temel hedef olduğu için, memleket gerçekleri ve yılların tecrübesi gerçekçi bir görüşle göz önünde tutularak, ormanların verimi azaltılmadan, halk ve orman ilişkileri düzenlenecektir.

 

Baltalık Ormanların Korunması

 

MADDE: 48  Devlet baltalık ormanlarının köy sınırları içinde kalan kısımlarından o köylere yetecek miktarlarının korunması, yetiştirilmesi ve faydalanılması, Orman Genel Müdürlüğü’nün idare ve murakabesi altında, köy hükmi şahsiyetlerine devredilecektir.

 

Köylü ve Orman Münasebeti

 

MADDE: 49  Orman içi köylerde, Devlet Orman Teşkilâtı’nın amenajman plânlarına göre ve onların kontrolü altında işletilmek şartıyla, koruluklar tahsis etmek, bu suretle yakacak ve avadanlık ihtiyaçlarım karşılamak da üzerinde duracağımız önemli işlerdendir. Tahrip edilmiş orman sahalarımızda aynı şekilde köylüye koruluklar tahsisi ve muhafazası ile yeni ormanların meydana getirilmesine çalışacağız.

 

Hayvancılık

 

MADDE: 50  Türkiye’de hayvancılık, balıkçılık ve diğer su ürünlerini, hem önemli bir ihracat konusu, hem de, milli gelirimizin artmasıyla daha da genişleyecek iç ihtiyacı karşılayacak bir kaynak olarak mütalâa ediyoruz. Bunun için köylü ve müstahsilin teşkilâtlanmasını, istihsal, yetiştirme ve avlama için gereken tesisleri karşılıklı dayanışma ile temin etmeyi, kıymetlendirme ve pazarlamada gerekli tedbirleri almayı isabetli görüyoruz. Memleketimizde mera hayvancılığı yanında besi hayvancılığı, entansif hayvancılık şekillerinin de geliştirilmesine çalışmak lüzumuna inanıyoruz. Meraları, daha modern ve verimli hale getirmek için teknik, hukuki ve mali gereken tedbirlerin bir an önce alınmasını faydalı görmekteyiz.

 

Yardımcı Sektörler

 

MADDE: 51 Tarım ve sanayi gibi ama müstahsil sektörler yanında, bankacılık, sigortacılık, ulaştırma, enerji ve maden gibi alanlarda da, umumi kalkınma politikasına paralel gelişmelerin gerçekleştirilmesi hayati bir zarurettir. Tarım, sanayi, maden ve ulaştırma alanlarında, müteşebbislerin ve müstahsilin kısa vadeli, uzun ve orta vadeli kredi ihtiyaçlarına cevap veren yeni müesseselerin kurulmasını, mevcutların kuvvetlendirilmesini arzu etmekteyiz. Sigorta müesseselerinin, hem uzun vadeli iktisadi istikrarsızlıkları önleyen, hem de toplumun sermaye teşekkülü gücünü artıran bir vasıta olarak takviye edilmesine ve sahasının genişletilmesine çalışacağız.

 

 

Yakıt ve Enerji

 

MADDE: 52  Halkın ısınma ihtiyaçlarından, sanayinin yakıt ve enerji ihtiyaçlarına kadar çok önemli bir sahayı kavrayan yakıt ve enerji meselesine, memleket gerçeklerine uygun ve rasyonel bir çözüm yolu bulmak için, uzun vadeli bir enerji politikası takip edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Köylümüzün gübre olarak kullanabileceği malzemeyi yakıt olarak kullanmasını önlemek, orman tahribatına yol açan odun kesimini azaltmak için ucuz linyit, akaryakıt temini gibi yolları geliştirmek gerektiğine inanıyoruz. Sanayinin ihtiyacı olan ucuz elektrik ve akaryakıt kaynaklarımızı, linyit ve maden kömürünü en rasyonel ve iktisadi icaplara uygun bir şekilde geliştirmeyi, hızlı kalkınmamızın icaplarından sayarız.

 

MADDE: 53  İktisadi kalkınmamızda ucuz, süratli ve şümullü bir ulaştırma şebekesinin oynayacağı hayati rolü müdrik olarak, memleketimizin coğrafi yapıcı ve fiziki bünyesinin gerçeklerini hesaba katarak, ulaştırma ve haberleşme hizmetlerimizi ıslah etmeyi ve genişletmeyi öncelikle mütalâa edilecek konulardan biri sayarız. Kara, demiryolu, deniz ve hava yolu şebekeleri arasında karşılıklı bağlantıları, tamamlayıcı münasebetleri artıracak ve geliştirecek bir ulaştırma politikasının teshiline ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz. Ana yollar, köy ve il yolları arasındaki karşılıklı münasebetleri hesaba katan, demiryolu, karayolu ve denizyolu ile liman ve antrepoların birbirleriyle sıkı ve koordine çalışmasına imkân veren bir yapım, idare ve tarife politikası güdülmesini zaruri görürüz. Şebekelerin ve ulaştırma vasıtalarının, modern standartlara uygun, iyi bakımlı bir şekilde idamesini, bu politikanın zaruri bir sonucu sayarız.

 

Üçüncü Kısım: SOSYAL HİZMETLER ve SOSYAL GÜVENLİK

Acil ve pratik ihtiyaçlar

 

MADDE: 54  “İktisadi Refah Devleti” anlayışımızın tabii bir sonucu olarak, vatandaşlarımızın günlük hayatına tesir eden amme hizmetleriyle, iyi ve verimli vatandaşlar olarak yetişmeleri imkânlarını açan diğer hizmetleri, modern devletin en başta gelen mesuliyetleri arasında mütalâa ederiz. Bunlar arasında, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve mesken konularını, vatandaşın günlük ve uzun vadeli en acil ve pratik ihtiyaçları arasında kabul ederiz.

 

Milli Eğitim Politikamız

 

MADDE: 55  Vatandaşlarımızın, hür ve demokratik bir sistemin işleyebilmesi için mevcudiyeti şart olan, seviyeli, karakterli, faziletli, ahlâklı, kültürlü ve geniş görüşlü şahsiyetler olarak yetiştirilmesine yöneltilen bir eğitim sistemine kavuşmak milli eğitim alanındaki hizmet anlayışımızın temelidir. Birbirini seven ve anlayan, haklarına karşılıklı saygın, yardım ve işbirliği zihniyetini benimsemiş, kültürlü ve müsamahalı vatandaşlardan müteşekkil hür ve müreffeh bir Türkiye’nin kuruluşu ancak böyle bir milli eğitim politikası sayesinde mümkün olabilecektir. Milli Eğitim politikamızda ilmi zihniyeti benimsemiş, hür düşünceli şahsiyet sahibi vatandaşların yetiştirilmesi yanında, mesleki alanda bilgili ve hünerli, Türkiye’nin iktisadi kalkınmasında kendisinden beklenen üstün hizmetleri görebilecek seviye ve kalitede, üstün vasıflı vatandaşların eğitilmesine de önem vereceğiz. Milli Eğitimde müspet ilimler yanında, sosyal ve manevi ilimlerin öğretimine de önem verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Milli tarihimizde önemli yer tutan, milli benliğimizin teşekkülünde rolü büyük olan, tarihi, kültürel mirasın ve milli geleneklerimizin, güzel sanatların, milli folklorun ihmal edilmemesini isteriz.

 

Gençliğin ihtiyaçları

 

MADDE : 56   Süratli bir kültürel ve sosyal gelişme vetiresi içinde yetişen Türk gençliğinin, beden, ruh ve karakter yapısı bakımından, hem okul içi hem, de okul dışı yetişme imkânlarına özel ehemmiyet vermek gerektiğine kaniiyiz. Bu maksatla izcilik, gençlik kulüpleri ve dernekleri, fikir kulüpleri, öğrenci dernekleri, milli folklor ekipleri ve teşekkülleri gibi, gençliğin kendi kendini yetiştirmesinde son derece ehemmiyetli roller oynayan faaliyet dallarında kendilerine yardımcı olacak ve yol gösterecek bir çalışmayı lüzumlu sayarız. Gençlerin memleketi tanımasına, ruh ve bedenlerini sağlam bir şekilde geliştirilmelerine, diğer memleketlerdeki gençlerle ve bizzat başka bölgelerden gelen arkadaşlarıyla daha iyi tanışıp kaynaşmalarına imkân veren, kamp yerleri, gençlik yurtları gibi tesislerin kuruluş ve idaresinde devletin önayak olmasını istemekteyiz.

 

 

Gençleri Hayata Hazırlama

 

MADDE : 57 Gençliğin halkla daha iyi kaynaşabilmesi, toplum kalkınmasının çeşitli safhalarında onların yaratıcı enerjilerinden ve gayretlerinden istifade edilebilmesi için bu kalkınma ile ilgili resmi ve gönüllü teşekküllerin elbirliği ve işbirliği ile gençlere çalışma imkânları açılmasını arzu ederiz. Bilhassa tatil ve yaz aylarında gençleri hayata hazırlayacak ve tecrübelerini artıracak bu gibi teşebbüslerin eğitici tesirlerinin de yüksek olacağına kaniiz.

 

Eşit Eğitim İmkânı

 

MADDE : 58 Türk çocuklarına ve gençliğe eşit eğitim imkânlarından daha geniş şekilde faydalanabilmeleri, için devlet ve mahalli idareler seviyesinde geniş bir burs ve kredi sistemi tatbik edilmesini ve bunun, eğitimin her safhasında yürütülmesini arzu ederiz.

 

Müstehlik Eğitimden Yatırımcı Öğretime Geçiş

 

MADDE : 59  İlk, orta ve mesleki eğitimle, üniversite ve yüksek okul seviyesindeki eğitim faaliyetlerimizi, hem demokratik toplum hayatının icapları, hem de süratli iktisadi kalkınma ihtiyaçlarımızın zaruretleri ile, ahenkli ve koordine yürütmek gerektiğine inanıyoruz. Bu sebeple çeşitli eğitim kademeleri için elde mevcut kaynakların en zaruri ve hayati ihtiyaçlara göre ayarlanmasını, müstehlik eğitimden yatırımcı öğretime geçilmesini zaruri ve faydalı görmekteyiz.

 

Yüksek Öğretimde Cihazlanma

 

MADDE: 80  Üniversite ve yüksek okul müesseselerimizin batı standartları seviyelerine yükseltilmesini araştırma ve orijinal düşünceye ve buluşlara yönelen faaliyetlerin teşvik edilmesini, enstitü ve laboratuarların, kütüphane ve dokümantasyon, seminer imkânlarının artırılmasını, öğrenci ve öğretim üyesi nispetinin düzenlenmesini gelişen ve değişen bir Türkiye’nin hayati ihtiyaçları bakımından zaruri mütalâa ederiz.

 

Okul Dışı İmkânlar ve Halk Eğitimi

 

MADDE : 61   Eğitim ve öğretimin okuldan, sonraki safhada da devam etmesi için gerekli şartlar, imkân ve vasıtalar sağlanamadığı takdirde, okul çağındaki eğitim ve öğretim etkisinden kaybedeceği için, okul dışındaki imkânları da artırmak, okul açmak kadar önemlidir. Bunun için halk eğitimine, okul dışı eğitim ve öğretim faaliyetimizin bir parçası olarak özel bir ehemmiyet vereceğiz. Halk eğitimi çalışmalarını milliyetçi bir ruh ve anlayışla, köy kalkınmamızı saglayacak bir istikamette gelistirmeyi zaruri görmekteyiz. Egitimin yalnız okul çağında değil, bütün hayat boyu devam eden bir faaliyet olduğunu hatırlayarak, kütüphane, müze, tiyatro v.s. gibi diğer eğitim, kültür ve sanat faaliyetleriyle beraber mütalâa edilmeyen bir eğitim politikasının eksik kalacağına kaniiz. Okulla, onun dışında kalan diğer kültür ve eğitim, müesseselerinin birbirini tamamlayacak şekilde faaliyet göstermeleri gerektiğine inanıyoruz. Bu itibarla eğitim, hedefimiz içinde okul açmak kadar, okulun içinde yer aldığı çevreyi, vermek istediğimiz eğitim için müsait bir ortam haline getirmek üzere gereken yardımcı tedbirleri alacağız.

 

Eğitim Sisteminin Düzenlenmesi

 

MADDE: 62   Türkiye’nin modernleşme çabalarının bizi arzu ettiğimiz hedeflere süratle ulaştırabilmesi için, Batı kültürü, medeniyeti ve zihniyetinin derinliklerine nüfuz edecek şekilde eğitim sistemimizin yeniden düzenlenmesi gerektiğine kaniiz. Bunun için Batı âlemi ve hür dünya ile kültür, teknik ve güzel sanatlar alanlarında, bağlarımızın daha sıklaştırılmasını, eğitimdeki işbirliğinin arttırılmasını zaruri saymaktayız.

 

Herkese Eğitim, Her Köye Okul

 

MADDE: 168  Türk vatandaşlarına eşit eğitim imkânları verilmesi, herkese hayatta kabiliyetini geliştirecek fırsat eşitliği temin edilmesi, eğitim safhalarında kabiliyetli gençlerimizin öğrenimlerine devam edebilmeleri için kendilerine destek olunması gereklerine “Sosyal Adalet” ilkesi icapları olarak inanmaktayız. Bu maksatla okulsuz köy bırakılmamasını da zaruri bulmaktayız.

 

Vasıflı ve Ülkücü Öğretmen

 

MADDE : 64    Her kademedeki eğitim ve öğretim müesseselerinde öğretmenliğin cazip bir meslek halinde tutulmasını; meslek itibarının sarsılmamasını; hayat şartlarının tatminkâr bir seviyede olmasını temin etmek üzere, maddi ve manevi alanda acilen tedbir alınması gerektiğine inanmaktayız. Vasıflı, ülkücü öğretmen yetiştirilmesinin eğitim meselelerinin basında geldiğine kaniiz.

 

Tarihi Eser, Cami ve Kültür Yuvalarının İdamesi

 

MADDE : 65  Memleketin hem turizm, bakımından önemli sermayesini teşkil eden, hem de milletimizin kültür mirasları arasında bulunan tarihi binaları ve abideleri onarmak ve sağlam halde tutmak milli kültür politikamızın tabii vazifeleri arasındadır. Kütüphanelerin, okuma odalarının, müzelerin, cami ve ibadethanelerin, sosyal ve kültürel kulüplerin, sergi ve konferans salonlarının, okul öğrenci yurdu ve misafirhanelerinin yeterli, düzenli, temiz ve ihtiyaca uygun bir şekilde idame ettirilebilmesi için devletle mahalli idarelerin işbirliği yapması gerektiğine kaniiz. Keza parkların, oyun sahalarının çocuk bahçeleri ve kreşlerin, çocukların, gençliğin ve halkın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenmesi ve idaresinin, devlet tarafından desteklenmesini uygun görürüz.

 

Şehircilik, İmar ve İskân Her Aileye Bir Yuva

 

MADDE : 66 Süratli kalkınma ve sanayileşme hamlesi içinde bulunan bir memleket için büyük bir nüfus hareketinin belirmesi tabii olduğundan, memleketimizde de şehirleşme, iskân, imar ve mesken meselelerinin önemli bir konu teşkil ettigine ve daha da edeceğine kaniiz. Bu sebeple şehircilik islerinin idare, eğitim ve tatbikat alanında daha şümullü ve sistemli bir şekilde ele alınmasını lüzumlu görmekteyiz. Belediyeciliğin, idare ve mahalli amme hizmetleri işletmesi gibi yönlerini bilen elemanların yetiştirilmesi, belediyelerimizin ve mahalli idarelerin mali kaynaklar ve teknik vasıtalarla teçhizi hususlarında yardım ve desteğe muhtaç bulunduğu kanaatindeyiz. İdari  ademi merkeziyet müesseselerini, merkezi idarenin lüzumsuz tasallutundan kurtarmak kararındayız. Şehirlerde gecekondularda oturan vatandaşlarımızın meselelerine samimiyetle eğilmek, her aileye bir yuva kazandırmak emelindeyiz.

 

Sağlık ve Sosyal Yardım Hizmetleri

 

MADDE:  67   Halkın sağlığını korumak devletin vazifesidir. Köy, kasaba ve şehirlerimizde gıda maddeleriyle, barınma ve çevre sağlığı şartlarının yeterli bir şekilde kontrolü, titizlikle uygulanması gereken bir amme hizmetidir. Devlet, vatandaşların sağlığını tehdit eden her türlü fiziki, kimyevi ve biyolojik tehlikelere karsı, tedbirler almak, gelişmekte olan nesillerin, ruh ve beden yapısına zarar verici etkenleri önlemek, onlara en müessir usullerle sağlık eğitimi vermekle mükelleftir. Bu anlayış içinde koruyucu hekimliğe öncelik tanımaktayız. Bina, malzeme, teknik tesisler, vasıta ve hizmet bakımından sağlık kurumlarının, çağımızın gerektirdiği standartta olmasını kontrol, bütün vatandaşların sağlık hizmetlerinden âdil ölçüler içinde yararlanmasını temin etmek hedefimizdir.

 

Sosyal Hastalıklarla Mücadele; Hekimlerin Ücret ve Çalışma Şartları

 

MADDE : 68    Verem, frengi mücadelesi ve tedavisi, ruh hastalıkları ve ruh sağlığı gibi sosyal hastalıklar ve konular amme hizmeti olarak yürütülmelidir. Bu alanda ihtiyacı karşılayacak tedbirlerin alınması, tesislerin hizmete girmesi, doğum ve çocuk bakım evlerinin, kreşlerin çoğaltılmasına devlet, dikkat etmelidir. Hekimlerin, modern tababet standartlarına sahip olmalarını temin ve kontrol, çalışma alanları ve bölgelerinin şartlarına göre ücretlerini düzenleme, devlet hizmetinde çalışanların zamanlarının tamamını vazifelerine, tahsis, serbest tababetin gelişmesine yardım, hekimlerin muvazeneli bir nispetle yurt sathına yayılmalarını temin, sağlık politikamızın hedeflerindendir.

 

Yoksulların Tedavisi

 

MADDE : 69   Tıbbi ve cerrahi bakım ve tedavi kurumasını, bölge tesisleri halinde halkın ayağına götürmek, kıt gelirli, issiz, yoksul vatandaşların her türlü tedavi giderlerini sosyal yardım fonlarından karşılamak hedefimizdir.

 

Tedavi Sanayinin Himayesi

 

MADDE : 70  Yerli ilâç ve sıhhi malzeme sanayinin kontrol ve desteklenmesini, döviz tasarrufu ve sağlık hizmetlerinin tatminkâr bir şekilde sağlanması bakımından zaruri görürüz.

 

Sosyalizasyon

 

MADDE: 71    Hekimliğin sosyalleştirilmesinde, pilot bölgelerden alınan sonuçların dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi yapılarak, tecrübe bölgelerindeki tesislerin tam çalışır hale getirilmesi, yeter sayıda hekim ve yardımcı personelin yetiştirilmesi sağlandıktan sonra, bünyemize uygun bir düzenlemeye gitmeyi zaruri görüyoruz.

 

İş Hayatında Düzen

 

MADDE : 72   Endüstri hayatı ilerlemiş ve şehirleşmiş bir toplumda, iş ve isçi meselelerinin ehemmiyeti artacağı için, isçi ve işveren arasındaki münasebetleri düzenleyen, isçinin çalışma şartlarını ve sosyal güvenliğini teminat altına alan, modern ve demokratik bazı müesseselerin yerleşmesine, kökleşmesine ve geliştirilmesine yardım etmek gerektiği kanaatindeyiz.

 

Asgari Ücret, Toplu Sözleşme

 

MADDE: 73  Çalışan vatandaşlar arasında kadın ve çocukların özel hükümlerle himaye edilmesini, çalışma şartlarının düzenlenmesini, işgücünün hak ettiği karşılığı alabilmesine yardım etmek üzere, asgari ücret tespiti gibi usullere başvurulmasını ve nihayet işçilerin kütle halinde teşkilâtlanarak, işveren veya onun meslek teşekkülü karsısına sendika ile çıkıp ücret için toplu sözleşme yoluna başvurmasını doğru görürüz.

 

 

 

Hür Sendikacılık

 

MADDE: 74  Hür sendikacılığı, hem ücret pazarlığı, hem çalışma şartları, hem de demokratik bir düzende verimi artıran ve mesleki ve beşeri dayanışmayı takviye eden faydalı bir müessese olarak kabul ederiz. Sendika hürriyetine karsı müdahaleyi, demokratik hak ye hürriyetlere karşı yapılmış bir müdahale olarak- mütalâa ederiz. Sendikacılığın mesleki bir dayanışma vasıtası olarak kullanılmasını, siyasi, baskı ve emeller için bir âlet ve vasıta haline getirilmemesini arzu ederiz. Milli gelir ve kalkınma politikamıza uygun bir ücret politikası takip edilmesi için, sendikaların işbirliğine ve mesuliyet hissi içinde faaliyetlerini geliştirmelerine ihtiyaç duyulacağını kabul ederiz. Sendika hürriyetini ve grev ve lokavt hakkını tehdit etmemek şartıyla, isçi teşekküllerinin siyasi baskı vasıtası olarak kullanılmasını ve iktisadi kalkınma hedeflerimizi baltalayacak ve bizzat çalışan kütlelerin menfaatlerine zarar verecek istikamette sosyal hakların kötüye kullanılmasını önlemek üzere, hür Batı memleketlerinde başvurulan usul ve müesseseler çerçevesi içinde hareket edilmesi gerektiğine kaniiz.

 

İşçi - İşveren Münasebeti

 

MADDE: 75 İş verimliliğini artırmak ve işyerlerinde isçi – işveren münasebetlerini daha ahenkli kılmak için işyeri danışma komitelerinin kurulmasını teşvik etmek isteriz. İşyerinde eğitim ve kurslarla, mesleki eğitimin ve kalifiye isçinin sağlanmasını teşvik etmek ve bu hususta sendikalarla, işbirliği yapmak gerektiğine inanıyoruz.

 

Sosyal Güvenlik Tedbirleri

 

MADDE : 76    Hastalık, analık, iş kazaları, meslek hastalıkları, malûliyet, ihtiyarlık ve ölüm sigortaları gibi vasıtalarla bütün çalışanları içine alan, birçok fizyolojik ve mesleki riskleri ve rehabilitasyon ihtiyacını karşılayan şümullü sosyal güvenlik tedbirlerini geliştirmek ve buna yalnız isçi ve işverenin değil, devletin de bir miktar katılmasını sağlamak gerektiğine inanıyoruz. İşsizlik sigortasının kurulması için hazırlık yapmak ve cemiyet içinde muhtaç ve düşkün fertlerin devlet himayesinden istifade edebilmesi için bazı tedbirler alınmasını sağlamak gerektiğine inanıyoruz. Keza tarım isçilerini de sosyal güvenlik sistemi içine almak gerektiğine kaniiz. Her Türk vatandaşın yarınından emin halde, huzur ve emniyet içinde yaşatmak gayemizdir.

 

Dördüncü Kısım: ÂMME İDARESİ

 

Parlâmento

 

MADDE: 77   Milli iradenin hakiki temsilcilerinin toplandığı, milli hâkimiyetin tecelli ettiği parlâmentoyu amme idaresinin temel müessesesi saymaktayız. Parlâmentonun ve onun murakabesi altında bulunan siyasi otoritenin mümessili bulunan mesul hükümetin üstünde, hiçbir kuvvetin devlet hayatının yürütülmesine müdahale etmesi düşünülemez ve böyle müdahalelere göz yumulamaz. Parlâmentoyu, her türlü tertiplerden, baskı gruplarının nüfuzlarından masun tutmak, itibar ve otoritesini sarsacak faaliyet ve telkinlerden kurtarmak, tesirli ve verimli kılmak demokratik devlet idaresinin en belli başlı şartlarındandır.

 

Siyasi Partiler

 

MADDE: 78    Siyasi partilerin emniyet içinde çalışmalarını sağlamak, maddi ve manevi baskılardan ari bir şekilde faaliyetlerine devam imkânı vermek, parti içi demokrasi usul ve teamüllerini tatbik etmek, milli iradenin tecellisi bakımından önemli noktaları teşkil eder.

 

Anayasa Mahkemesi

 

MADDE: 79  Anayasa Mahkemesi’nin her türlü siyasi tesirlerden uzak, demokratik Türk Cumhuriyetinin temel müesseselerini ve kanunlarım, her türlü müdahale ve suiistimalden korumaya azimli, tecrübeli ve yüksek mesleki vasıfları haiz üyelerle teçhiz edilmiş olarak görmek en halisane arzumuzdur.

 

 

 

 

Devlet Başkanı

 

MADDE: 80   Devlet Başkanı’nın partiler üstü hüviyete sahip, bütün memlekette devlet ve amme hizmeti alanında tecrübesi olan, büyük manevi prestij ve otoriteye malik şahsiyetlerden olmasını, partiler arası rekabetlerin centilmence yürümesini, demokratik düzenin ahenk ve muvazenesi bakımından faydalı görmekteyiz.

 

Bakanlar Kurulu

 

MADDE: 81  Hükümet ve Bakanlar Kurulu’nun teşekkülünde, en yüksek seviyedeki devlet politikasının müştereken münakaşa edilip, karara bağlanmasına imkân sağlayacak, dairelerinin meselelerini yakından izleyen ve onlara gereken umumi direktifleri verecek ve bu tedbirleri hükümet ve parlâmento içinde müdafaa edecek yeteri sayıda üye bulunmalıdır.

 

Bakanlar Komitesi

 

MADDE: 82  Bakanların ve bakanlıkların vazifeleri arasında rasyonel ve işin mahiyetine uygun bir vazife taksimi yapılmalı; aynı mahiyeti haiz olan veya birbiri ile yakın ilgisi bulunan vazifeler çeşitli bakanlıklar arasında dağılmamalı; çeşitli bakanlıkların işbirliği ile gerçekleşecek mahiyetteki bazı özel meseleler için, ilgili bakanlardan müteşekkil “Bakanlar Komitesi” kendi aralarında toplanıp, Bakanlar Kurulu için hazırlık yapabilmelidir.

 

Personel Rejimi

 

MADDE: 83   Devlet personel rejimi, kariyer esasına dayanmakla beraber, amme hizmeti dışında bazı yüksek vasıflı idareci, teknisyen ve mütehassısın kısa vadeler için kontratlı olarak çalıştırılmasına da imkân vermeli; vazifeler sıralanmalı ve kademelendirilmeli, devlet memuriyetine giriş imtihanla olmalı, personel ödenekleri hem kıdem, hem de hizmet kademelerini hesaba katan bir sistem içinde tespit edilmelidir. Devlet personelinin ücretleri fiyat endekslerindeki hareketlere göre ayarlanmalı ve herhalde devletin vasıflı ve yetişmiş personelini kaybetmemesi için gereken her türlü tedbir alınmalıdır.

 

İdarede reform

 

MADDE: 84    İdarede âmirlerin vazife ve mesuliyetlerini yayan ve anonimleştiren, hizmetin gecikmesine sebep olan, kararsızlık ve bürokrasiyi teşvik eden vazife ve meşguliyetleri çeşitli daireler ve kademeler -arasında dağıtan usullere son vererek, hizmet süratlendirilmelidir. Karar vermekten kaçınan, mesuliyet yüklenmekten çekinen, vazifeyi başkaları üzerine sevk etmeyi gelenek ve âdet haline getiren usuller süratle tasfiye edilmeli, bürokraside ve devlet daireleri içinde kumanda zinciri, vazıh ve belirli bir şekilde tespit edilmelidir.

 

Merkezi ve Mahalli İdare Münasebetleri

 

MADDE: 85 Artan amme hizmetlerinin vatandaş ayağına daha iyi şekilde götürülebilmesi ve genişleyen merkezi idare teşkilâtının bürokratik mecburiyetler içinde boğulmasının önlenmesi için, Türkiye’de Merkezi Devlet Teşkilâtı ile mahalli idareler arasındaki alâkaların, tarihi kökler ve tesadüflere dayanan bünyesi yeniden gözden geçirilmeli ve mahalli idarelerin salâhiyet ve imkânları artırılmalıdır. Merkezi Devlet Teşkilâtı ile koordinasyon ve işbirliği daha vazıh ve rasyonel bir şekilde tespit edilmelidir.

 

Adalet

 

MADDE:   86 Adalet hizmetinin daha tesirli ve süratli bir şekilde görülebilmesi için adliye teşkilâtımızda ve usullerimizde reformu zaruri görmekteyiz. Adli teşkilâtı genişletmek, idari mahkemeler ve ihtisas mahkemeleri kurarak, Yargıtay ve Danıştay ile ilk mahkemelerin yüklerinin hafifletilmesi gerektiğine inanıyoruz. Adaletin tarafsızlığı için hâkim teminatının takviye edilmesi, hâkimlerin tayin, terfi, nakil, tecziye ve emekliye ayrılmalarında siyasi tesirlerden uzak, objektif kıstasların nazarı itibara alınması gerektiğine kaniiz.

 

Mahalli İdareler

 

MADDE: 87  Mahalli idarelerin gerçek bir şahsiyete kavuşturulmasını, idari ademi merkeziyet prensibinin samimi bir şekilde, tatbik edilmesini, demokratik düzenin ve hızlı gelişmenin şartlarından sayarız. Köylerimizin gelişmesinde ve ihtiyaçlarının karşılanmasında yetersiz halde bulunan köy kanununu, köy kalkınmasına yardım edecek şekilde yeniden tedvinini zaruri görmekteyiz.

 

Milli Savunma

 

MADDE: 88    Yurt bütünlüğünü koruyabilmesi için silâhlı kuvvetlerimizin modern silâhlar ve teknik vasıtalarla teçhiz edilmeleri yanında, iyi eğitim görmesini, modern usuller ve metotları benimsemiş ve kavramış ateş gücü yüksek bir kuvvet haline getirilmesini arzu ederiz.

 

Ordumuzun Tarihi Geleneği; Ordu Personelinin Refahı

 

MADDE: 89  Silâhlı kuvvetlerimizin yalnız vatan müdafaası ile meşgul olmasını, siyasi cereyan ve temayüllerden uzakta kalmasını, siyaset dışında milli bir müessese hâlinde savunma vazifesini yapmasını, hem “Modern Devlet” anlayışının, hem de Silâhlı Kuvvetlerimizin tarihi geleneklerinin tabii bir icabı sayarız. Ordu personelinin yorucu ve yıpratıcı şartlar içinde çalıştığını hesaba katarak, mesleğin şeref ve haysiyetine yakışan bir hayat seviyesini idame ettirmenin zaruretini kabul ederek, Silâhlı Kuvvetlerimizin, mesken, maişet, refah ve emniyet bakımından tatmin edici imkânlara sahip olmasını arzu ederiz.

 

Hükümet ve Ordu Münasebetleri

 

MADDE: 90    Ordunun, parlâmentonun murakabesinde bulunan hükümetin emrinde bir devlet teşkilâtı olması sebebiyle, Silâhlı Kuvvetlerin yüksek idaresi ile demokratik devlet düzeni esaslarına göre Bakanlar Kurulu ve Milli Savunma Bakanlığı arasındaki münasebetlerin, vazife ve mesuliyet bakımından hiç bir tedahüle meydan vermeyecek bir şekilde tanzim edilmesi gerektiğine inanıyoruz.

 

Beşinci Kısım: DIŞ POLİTİKA

 

Dış Politikamızın Esasları

 

MADDE: 91   Birleşmiş Milletler Anayasası çerçevesi içinde, dünyada barış, adalet, eşitlik, hürriyet ve milliyet ve milli hâkimiyet esaslarına uygun olarak, bütün milletlerle işbirliği yapılmasına ve barışın korunması için gayret sarf edilmesine çalışmak, dış politikamızın temellerinden biridir. Medeni milletler camiasının ve batı dünyasının. müşterek mirası haline gelmiş olan hür cemiyet düzenini, demokratik kıymet ve müesseseleri korumak, geliştirmek ve yaymak için, siyasi, askeri, kültürel, sosyal, manevi ve iktisadi alanlarda, aynı hedeflerde anlaştığımız ve aynı kıymetleri paylaştığımız hür milletler camiası ile işbirliğini artırma ve derinleştirmenin, milli menfaatlerimiz bakımından hayati bir ihtiyaç olduğuna kaniiz.

 

Silâhsızlanma; İşbirliği ve Dayanışma

 

MADDE: 92     Dünya barışını tehdit eden gerginliklerin azaltılması, nükleer harp felâketinin önlenmesi için atom denemelerinin men’i, nükleer ve konvansiyonel silâhların azaltılması ve kademeli ve kontrollü olarak silâhsızlanmak hedefine ulaşılması için bütün iyi niyetli milletlerle işbirliği yapılmasını, bu yoldaki gayretlerin desteklenmesini arzu ederiz. Barışı tehdit eden alanlarda Birleşmiş Milletlerin daha aktif ve tesirli bir şekilde hareket etmesi için. bu teşekkülün samimi olarak desteklenmesini, az gelişmiş ülkelerle, Batının ileri ve zengin milletleri arasında sosyal ve iktisadi alanda işbirliği ve dayanışma kurulması için bu teşekkülün sarf ettiği gayretleri desteklemeyi ve buna katılmayı faydalı bir yol olarak mütalâa ederiz.

 

 

 

 

Bütün Dünyada Hürriyet ve Barış

 

MADDE: 93  Yakın komşularımızla, tarihi bağlarla bağlı bulunduğumuz Orta Doğu milletleri, Asya ve Afrika’da bağımsızlığına yeni kavuşmuş memleketlerin halkı ile yakın münasebetler kurmayı, dostluk tesis etmeyi, hem Türkiye’nin dünya milletler camiası içindeki şerefli yerini almasına, hem de dünyada hürriyet ve barışın teessüsüne yardım eden bir adım olarak mütalâa ederiz. Avrupa Birliği, Ortak Pazar gibi Batı Dünyası ile bağlarımızı kuvvetlendirecek, iktisadi kalkınmamıza yardımcı olacak ve Türkiye’yi Batının hür ve müreffeh ülkeleri arasına süratle yükseltecek azimli adımları, NATO ve CENTO gibi hem savunma hem de diger sosyal, iktisadi ve kültürel hedeflere hizmet eden antlaşmalara sadık, kalmayı dış politikamızın hedefleri arasında sayarız.[75]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

10-EK 2 SÜLEYMAN DEMİREL’İN ÖZGEÇMİŞİ

 

Türk siyasetinin önemli isimlerinden biri olan Süleyman Demirel, l Kasım 1924’te Isparta’nın Atabey ilçesine bağlı İslâmköy’de doğdu. İlköğrenimini doğduğu köyde tamamlayan Demirel, ortaokul ve liseyi Isparta ve Afyon’da bitirdi. Demirel, Şubat 1949 da İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden mezun oldu. Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nde aynı yıl göreve başlayan Demirel, önce 1949-1950, daha sonra 1954-1955 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nde barajlar, sulama ve elektrifikasyon konularında ihtisas yaptı. [76]  Meslek hayatı boyunca Amerika’da yaklaşık iki yıl (1949-50 ve 1954-55) geçiren Demirel bu yönüyle de Türk siyasi liderleri arasında bir ilki temsil etmektedir. Amerika’da “Avrupai çalış­manın ne olduğunun çok iyi bir örneğini gördüğünü” söyle­yen Demirel, bu dönemi “hayatına istikamet veren bir vaka saydığım” da belirtmiştir.[77]

 

Seyhan Barajı’nın yapım çalışmalarında mühendis olarak görev yapan Demirel, 1954 yılında Barajlar Dairesi Başkanı, 1955 yılında da Devlet Su İşleri Genel Müdürü oldu. Pek çok baraj ve elektrik santralı, sulama tesisi inşasına nezaret etti. Askerliğini yapmak üzere 1960 yılında bu görevinden ayrılan Demirel, 1962-1964 yıllan arasında serbest müşavir-mühendis olarak çalıştı. Aynı dönemde Ortadoğu Teknik Üniversitesinde “Su Mühendisliği” konusunda dersler verdi. Süleyman Demirel siyasi yaşamına, 1962 yılında Adalet Partisi Genel İdare Kurulu Üyeliği ile başladı. 28 Kasım 1964 tarihinde AP 2. Büyük Kongresi’nce Genel Başkan seçilen Demirel, Şubat-Ekim 1965 tarihleri arasında Suat Hayri Ürgüplü başkanlığında kurulan koalisyon hükümetinde “Başbakan Yardımcısı” olarak görev aldı. 10 Ekim 1965’te Genel Seçimlerde başında bulunduğu Adalet Partisi seçimleri kazandı. Tek başına iktidar oldu. Demirel, bu seçimlerde Isparta Milletvekili olarak Parlamento’ya girdi ve “Türkiye’nin 13. Başbakanı” olarak hükümeti kurdu. [78] Süleyman Demirel’in liderliği ile birlikte AP kendisini daha net tanımlama yoluna girdi. Demirel’in bu gerilimleri tama­men ortadan kaldırması elbette mümkün değildi, ancak sade­ce bunlarla uğraşmanın partiye bir şeyler kazandırmayacağını, daha pozitif bir tutum alması gerektiğini vurguladı.[79] Bu hükümet 4 yıl sürdü. 12 Ekim 1969 tarihindeki Genel Seçimlerde de Adalet Partisi yine tek başına iktidar oldu. Bunu müteakip Demirel, 14. T.C. Hükümeti’ni kurdu. 12 Mart 1971’de Başbakanlık görevini bıraktı. 1971 ve 1980 arasında; 1975, 1977 ve 1979’da 3 defa daha hükümet kurdu. 12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesi üzerine görevi bıraktı ve 7 sene yasaklı olarak siyaset dışı kaldı. 6 defa hükümetten gitti, 7 defa hükümet kurdu. 6 Eylül 1987’da yapılan halk oylaması ile “yasaklar” halk tarafından kaldırıldı ve 24 Eylül 1987 tarihinde, Doğru Yol Partisi Olağanüstü Kongresi’nce “Genel Başkanlığa” seçildi. 29 Kasım 1987’de yapılan Genel Seçimlerde “Isparta Milletvekili” olarak tekrar TBMM’ne girdi. 20 Ekim 1991 seçimlerinden 1. Parti olarak çıkan Demirel başkanlığındaki Doğru Yol Partisi, SHP ile koalisyon hükümetini kurdu. Bu, Demirel’in Başbakanlığını yaptığı “7. Hükûmet” oldu. 30 yaşında Genel Müdür, 40 yaşında önce Parti Genel Başkanı, sonra da Başbakan olan Demirel, 12 seneye yaklaşan Başbakanlık görevinde, “Türkiye’nin kalkınması ve gelişmesi”ne büyük hizmetlerde bulunmuştur. 1964 Kasım’ından, 1993 Mayıs’ına kadar geçen 29 sene içerisinde Demirel, 6 dönem Isparta Milletvekilliği yapmıştır. [80] Turgut Özal’ın ölümü üzerine 16 Ma­yıs 1993’te[81] Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “9. Cumhurbaşkanı” seçilen Demirel, 7 sene süren bu görevini, 16 Mayıs 2000 yılında tamamlamıştır. Daha sonra; İsrail-Filistin arasındaki çatışma ile ilgili olarak Kasım 2000’de kurulan uluslar arası “Mitchell Komisyonu”nun üyesi oldu. 2001 yılında kurulan “Balkan Siyasi Kulübü”nün kurucu üyelerindendir. Nazmiye Demirel ile evli olan Demirel, İngilizce bilmektedir. Demirel’in pek çok yazılı kitabı, makalesi ve konuşmaları bulunmaktadır.[82] Tanel Demirel’in deyimiyle: Demirel’in hikâyesi, meşakkatli fakat sonu mutlulukla biten birinin hikâyesi gibiydi. Orta halli bir köylü ailesinden gelen bir köy çocuğu, parasız devlet okullarında okuyup, dö­nemin en gözde okullarını bitirerek devletin üst tabakalarına erişiyordu. İşte bu yönüyle Demirel, 1950’ler sonrası Türki­ye’sine damgasını vuran, daha iyi yaşam şartları arama amacıy­la kente göç eden büyük kitleye hitap etme yeteneğine sahip biri oldu.[83]

 

 

 

11-EK 3 ADALET PARTİSİ RİNCi BÜYÜK KONGRE TARAFINDAN KABUL EDİLEN MİLLİ HAKİMİYET YEMİNİ

 

BİZ ADALET PARTİSİ’NİN SEÇİLMİŞ MÜMESSİLLERİ VE TÜRK MİLLETİNİN SENATÖR VE MİLLETVEKİLLERİ OLARAK, PARTİMİZİN İLK BÜYÜK KONGRESİ MÜNASEBETİYLE MİLLETİMİZE VE BÜTÜN  DÜNYAYA İLÂN EDERİZ Ki; TÜRK MİLLETİNİN DEMOKRASİDEN BAŞKA BİR REJİMLE İDARE EDİLEMİYECEGİNE, ATATÜRK’ÜN VE TÜRK MİLLETİNİN EN BÜYÜK ESERİ OLAN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN DÜN OLDUĞU GİBİ BU­GÜN DE MİLLİ HAKİMİYET MÜESSESELERİMİZİN EN ÜSTÜN VE TEMEL UNSURU OLDUĞUNA,

T.B.M.M.’NİN ÜSTÜNDE SİYASİ VEYA GAYRİ SİYASİ HİÇBİR KUVVETİN BULUNMADIĞINA İNANIYORUZ.

HER TÜRLÜ ANAYASA DIŞI CEREYANLARA KARŞI BÜYÜK MECLİSİN VE ÜYELERİNİN SADECE HÜKÜMET KUVVETLERİYLE DEĞİL, MİLLET OLARAK DA İHTİMAM VE DİKKATLE KORUNMA­SI LÜZUMUNA KANİİZ.

TÜRKİYEMİZİN İÇİNDE BULUNDUĞU DÜNYA ŞARTLARINI, POLİTİK VE STRATEJİK MEVKİİNİ MÜDRİK VATANDAŞLAR OLA­RAK, HER MESELENİN ÜSTÜNDE REJİM MESELESİNİN HALLİNİ BEKLİYORUZ.

SİYASİ MESELELERİN İHTİLÂL METODLARİYLE HALLEDİLECE­ĞİNE İNANMIYORUZ. İHTİLÂLİN, ANCAK İNSANİ VE SİYASİ HAKLARIN GASBEDİLMESİ VE DEMOKRASİYE KARŞI GİRİŞİLEN AZINLIK İSTİBDADI KARŞISINDA MİLLETİN TOPYEKÛN DİRENME HAKKI OLDUĞUNA İNANIYORUZ. PARTİMİZ KADAR DİĞER PAR­TİLERİN DE MİLLİ HÂKİMİYET HAYATININ VAZGEÇİLMEZ, YOK EDİLMEZ UNSURLARI OLDUĞU HAKİKATİNE BAĞLIYIZ VE BÜ­TÜN PARTİLERİ MEDENİ USULLERLE ÇALİŞMAYA, BATILI DE­MOKRASİYİ GERÇEKLEŞTİRMEYE DAVET EDİYORUZ.

MİLLİ HÂKİMİYETİN TEMEL UNSURLARINA CANLARIMIZI FEDA EDERCESİNE BAĞLI BULUNDUĞUMUZU TEYİD ETMEKTEN İFTİHAR DUYARIZ.

HÂKİMİYET KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR.

 

 

 
  Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol